Trump ve Zelenski arasındaki konuşmayı izlemek oldukça tetikleyiciydi. Bazı eski defterlerin açılmasına, narsist insanlarla yaşadığım o rahatsız edici anıları hatırlamama neden oldu.Klinik Psikolog Dr. Ramani Durvasula’nın araştırmalarına göre hayatımızda en az altı kişi varsa, büyük ihtimalle narsist biriyle çoktan karşılaşmışız demektir. Narsist özellikler genellikle kendini hak görme, manipülasyon, empati yoksunluğu, göz boyama, öfke patlamaları şeklinde gösterir ama liste uzayıp gider. Bu davranışlara partnerlerimizde, yöneticilerimizde ya da iş arkadaşlarımızda mutlaka rastlamışızdır. Çünkü narsistler hep ışığa; dürüst, güçlü, özgüvenli insanlara çekilir. Eğer fazla parlarsan, hedef hâline gelirsin.İşin en zor kısmı da ilk başlarda hiçbir şey fark etmemek.Çekici duruşlarını gerçek sanırsın. Hayatına harika bir partnerin girdiğini, seni geliştirecek bir yönetici bulduğunu ya da sonunda güvenebileceğin bir iş arkadaşına denk geldiğini düşünürsün. Sonra da büyük düşüş başlar. Tamamen güvenmeye başladığında, sorgulamayı bıraktığında, o kırılgan teslim olma anında, narsistik sömürü de düzeni devralır.Dr. Ramani bu ilişkilerin sonunu "bin kesikle ölüm" olarak tanımlıyor. Çünkü tek bir büyük darbe almaz, yavaş yavaş, fark etmeden yıpranırsın. Karşındaki kişinin davranışlarını sorgulamaya başladığındaysa psikolojik manipülasyon (gaslighting) başlar:"Paranoyaksın.""Abartıyorsun.""Beni suçlamaktan başka bir şey yapmıyorsun."Ve inanırsın. Çünkü her şey her zaman kötü olmamıştır. Güzel günleriniz de vardır, sana iyi hissettirdiği anlar da olmuştur. Tamamen yanlış bir seçim yaptığını kabul etmek istemezsin.Ama işte gerçek şu ki, kim olduğunun hiçbir önemi yok. Bir ülkenin lideri, yıllarını insanlara iyi hissettirme amacıyla geçirmiş bir girişimci ya da tanınan bir yazar… Karşındaki kişiden bağımsız, bu oyunun içine çekilmen çok olası.Peki şifası ne? Birinin seni gerçekten dinlemesi. Sana “Hayır, sen delirmedin.” “Hayır, abartmıyorsun.” “Hayır, kötü biri değilsin.” demesi. Birinin seni Inception’daki o sonsuz rüya sahnesinden uyandırması. Yaraya biraz şefkat göstermesi. Çünkü bir noktada, o toksik yöneticiye, o ilişkiye, o röportaja verdiğin zamanı ve enerjiyi sorgulamaya başlıyorsun. Kaybettiğin sevgi, güven ve kendine duyduğun saygı için yas tutuyorsun.Bu durumun içinde kapana kısılmışlarımız da var. Narsist bir ebeveyn, seçmediğin bir lider ya da bırakamadığın bir ülkeyle her gün aynı soruyu kendine soruyor olabilirsin: “Bu evde, bu işte, bu ülkede kalıp kendi seçtiğim hayatı yaşayamayacağımı bile bile devam edebilir miyim?”Psikolog değilim. Kimseye teşhis koyamam. Ama bu davranışları tanıyorum. Hem kendi hayatımda hem çevremde görüyorum. Ve şunu net olarak biliyorum: Bunlar normal değil. Bunlar kabul edilemez.Bu illüzyonu yıkmayı kendimize ve birbirimize borçluyuz. Dünyaya şunu hatırlatmak zorundayız: Güçlü, etkili, karizmatik olabilirsin. Ama bunu empatiyi kaybetmeden de yapabilirsin. Hırslı, rekabetçi ve cesur olabilirsin. Ama manipülatif ya da acımasız olmak zorunda değilsin.Zira farklı bir liderlik modeli sadece mümkün değil, artık zorunlu.Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.