Girişimcilik, kurucunun yaratma arzusuyla yola çıktığı, karşısına çıkan belirsizlikleri bilgi ve içgörüyle aştığı bir yolculuk. Bilginin gitgide daha akışkan bir yapıya kavuştuğu günümüzde, ortaya çıkan bilgi türbülansından sağ salim çıkabilmek ve kuruculuktan liderliğe yükselebilmek için mühendislik prensiplerine kulak vermekte fayda var.Bilindiği üzere akışkanların hareketindeki düzensizlik, karmaşa ve tahmin edilemezlik türbülans olarak tanımlanır. Bir nevi kaos anlamına gelen türbülansı ölçmek için mühendisler Reynolds katsayısını kullanır. Katsayı ne kadar yüksekse akış da o kadar türbülanslı olur. Akışın hızı ve boyutu ne kadar fazlaysa türbülans yani öngörülemezlik, karmaşa ve düzensizlik de o kadar artar. Akışa karşı direncin az olduğu senaryoda da türbülansa doğru sürüklenirsiniz. Türbülansı görmek ne kadar kolaysa anlamak da o kadar güç. Sanki canlıymış gibi hareket edip girdaplar oluşturan suyu, yanardağları ve çağlayanları düşünün. Bilgi de tıpkı sıvı ve gazlar gibi akışkandır. Hatta günümüzde bilgi birikimi o kadar arttı ki akış hızı da bir o kadar arttı. Bu da bizi bilginin türbülansına sürüklüyor.İngiliz fizikçi Sir Horace Lamb’ın bu konuda çok iddialı bir sözü var: “Öldüğümde, cennette tanrıyla karşılaştığımda ona iki soru soracağım: Neden rölativite ve niçin türbülans var? Birincisini cevaplayacağına eminim. Fakat ikinci sorunun yanıtı konusunda biraz karamsarım.”Evet, türbülans fizikçilerin hâlâ çözemediği birkaç olaydan biri. Yokluğunda hayat var olamaz. Bütün hava olayları ve mühendislik bilmeceleri türbülansı kullanarak, artırarak veya azaltarak çözülür. İçten yanmalı motorun yanmasından tutun da çay bardağındaki şekeri karıştırmaya kadar türbülans prensipleri devreye girer.Bu öngörülemezlik, tahmin edilemezlik aslında yaşamdaki kaosun da temeli. Kaos teorisyeni James Yorke kaosu şöyle özetliyor: “En başarılı insanlar iyi bir B planı olanlardır.” Yani her an planlarınızı değiştirmeye hazır olmalısınız.Evren kaos olmadan var olamaz. Belirsizlik ve ikilem ortadan kalkarsa ilerleme de olmaz. Kaos dediğimiz belirsizlik süreçleri aslında evrenin anayasasıdır. Zihnimiz öngöremediği durumlarla karşılaştığında, hazırlıklıysa daha önce hiç fark etmediğimiz çözüm yolları ve yenilikleri rahatlıkla keşfeder. Aslında insan tam da bunun için tasarlanmıştır. Hâliyle yaratıcı beyinler, sanatçılar, girişimciler, yenilikçiler de kendilerini bile bile kaosun içine sürükler.Hayatı yöneten bir başka temel kural da enerjinin korunumudur. Entropi dediğimiz düzensizlik kavramı, enerjinin korunumunu tamamlar. Enerji türleri birbirine dönüşür. Bu dönüşümünün yönü de her zaman kaliteliden kalitesize doğrudur. Her dönüşümde entropi dediğimiz düzensizlik ve kalitesizliğin ölçüsü olan değer de artar.Özetle entropi bize şunu söyler: “Asla kazanamazsın. Berabere bile kalamazsın. Oyundan da çıkamazsın.” Çoğu zaman bunu unuturuz. Neden mi? Çünkü kapitalizm bize kazanabilirsin der. Sosyalizmse eşitliği sağlayabileceğimizi söyler. Ama yeryüzünde kaos hüküm sürmeye devam eder ve türbülans galip gelir. Evrenin doğal akışına bırakılan tüm sistemler zamanla düzensizliğe, bozulmaya ve dağılmaya yönelir. Örneğin bir arabayı doğaya terk ettiğimizde aylar sonra daha iyi durumda bulmayı beklemeyiz. Kullandığımız teknoloji de zamanla yıpranır ve işlevselliğini kaybeder. Yani entropi yasasından kaçamaz. Teknoloji kullanım dışı kalır, modası geçer, kullanıcı ihtiyaçları farklılaşır veya verimlilik azalır. Bu duruma da “teknolojik entropi” denir.İşletmeler bu doğal bozulma süreciyle başa çıkmak ve rekabetten geri kalmamak için teknolojilerini, süreçlerini, ürünlerini ve insan kaynaklarını sürekli yenilemek zorundadır. Bugün dilimizden düşürmediğimiz inovasyon kavramı, bu süreci tanımlar. İnovasyon hızının entropi hızına eşit olması veya onu aşması gerekir. Bu nedenle sürekli yenilik ve değişim içinde olmamız ve yenilenme hızını da artırmamız önemlidir.Günümüzde giderek artan rekabet ve globalleşme, tüm kurumların olduğu gibi ülkelerin de yeni mekanizmalar keşfetmesini beraberinde getirir. Yenilikçi değerler yaratmak, müşteri kazanmak, benzersiz olmak, maliyetleri yenilikçi yöntemlerle düşürmek ve kâr marjlarını artırmak gerekir. Emeğin ucuzluğu rekabeti Uzakdoğu’ya kaydırdığında Batı’nın cevabı, son yılların en popüler kavramı ve en güçlü rekabet avantajı inovasyonla oldu.İnovasyon kavramının uluslararası politikalar ve rekabet için global bir strateji olarak ortaya çıkmasıyla patent üretimi, üniversite-sanayi işbirliği, girişimcilik gibi bilgi ve teknoloji transferi mekanizmaları da önem kazandı. Tüm dünyada teknoloji transferine ayrılan bütçeler hem ulusal hem de kurumsal düzeyde arttı.Tam burada, ulusların rekabet avantajından yola çıkarak dijitalliğin insanın ve makinenin zekâsına uzana yolculuğuna da biraz değinmek gerek. 2011’de Almanya’nın Endüstri 4.0 projesiyle insan emeğine ayrılan bütçeyi azaltarak üretim yapmaya başlaması, dijital dönüşümün yarattığı yeni endüstri devrimini de beraberinde getirdi. Bilimkurgu okurları Isaac Asimov’un Üç Robot Kanunu’nu iyi bilir. Bu kanuna göre:“1) Robotlar, insanlara zarar veremez ya da eylemsiz kalarak onlara zarar gelmesine göz yumamaz.2) Robotlar birinci kanunla çakışmadığı sürece insanların verdiği emirlere itaat etmek zorundadır.3) Robotlar birinci ya da ikinci kanunla ters düşmedikçe kendi varlıklarını korumak zorundadır.”Hatırlarsanız Geleceğe Dönüş filmindeki geleceğin tarihi 21 Ekim 2015’ti. Yani bundan dokuz sene öncesi. İşte biz bugün yaşadığımız bu dünyada Asimov’un Ben, Robot eseriyle yarattığı fantastik bilimkurgu dünyasına ve üç robot kanununa en fazla yakınlaştığımız zamanda yaşıyoruz.Dijital dönüşüm ve Endüstri 4.0 sağlık, eğitim ve üretimde sunduğu yeniliklerle müreffeh bir toplum sunuyor. Emeğin robotikleşmesi ve yapay zekânın vasıfsız işçiliği tasfiye etmesi, insanın artık kendisini geliştirmeye daha çok odaklanması anlamına geliyor.Bir makinenin yedek parçası gibi, tedavi edilemeyen organların üç boyutlu yazıcılarla üretilmesi, bir köprü inşaatının tüm aşamalarının modelleme ve simülasyonla uzaktan takip edilebilmesi, uzaktan eğitimle bilginin yaygınlaştırılması, sanal üniversitelerin kurulması ve bilginin soyutlaşarak daha rastlantısal elde edilebileceği anlamına geliyor. Bu da bir nevi bilginin türbülansı.Bu türbülansı ıskalamamaksa en büyük meydan okumamız. Bu çağda var olabilmek, ihtimallere hazır olmak, önceden görmek ve zamanın ruhunu okuyarak liderlik etmekten geçiyor. Bu anlamda türbülanstan sağ salim çıkmak için uyum sağlamak, dijital okuryazarlığı geliştirmek, bu dönüşümün getirdiği yeni meslekleri, yeni girişimleri, yeni icatları ortaya çıkarmak ve bunları icra etmek yeni nesle düşüyor.Bu yazı, Inc. Türkiye Kasım-Aralık 2024 sayısında yayınlanmıştır. Abonelere özel çok daha fazla içerik için şimdi size özel tekliflerimizi inceleyin!