Biz insan kaynakları profesyonelleri özellikle pandemiyle hayatımıza giren meşhur “wellbeing” kelimesinin Türkçe karşılığında bir türlü anlaşamadık. “İyi olma hâli” ya da “esenlik” dedik ama tam anlamı verebildik mi emin değilim. Kabul gördüğü için esenlik ile devam etmek istiyorum.Kavramın içinde finansal, duygusal, zihinsel, bedensel ve sosyal esenlik gibi, kimi kaynaklara göre sayısı yediyi bulan alt başlık yer alıyor. Durumsal önceliklere göre herhangi birinin öne çıkabileceğine inanıyorum. Ancak önce, modern dünyanın hızına yetişmeye çalışan beyaz yakalılar için öncelikli olduğunu düşündüğüm fiziksel ve zihinsel esenliğe değineceğim.Esenlik bireyle doğrudan ilgili olsa da özellikle pandemiden sonra şirketlerin gündemine de bir anda ve oldukça hızlı bir giriş yaptı. Daha önce sınırlı ve standart bir şekilde çalışanlara sunulan psikolojik ve sağlık destek paketleri ve farklı başlıklardaki seminerler gibi uygulamalar, dönüşen ihtiyaçlar doğrultusunda daha esnek ve kapsamlı paketler hâlinde planlanmaya başladı. Şirketler, çalışanları sadece işi yapan ve sonuç üreten unsurlar olarak gören tek taraflı zihniyetten uzaklaştı. Daha empatik bir bakış açısıyla çalışanlarının da ihtiyaç ve beklentilerinin önemini benimsediler. Bundan hareketle, çalışanın Maslow’un piramidinin üst basamaklarındaki ihtiyaçlarına da odaklanmaya başladılar. “Çalışan deneyimi” kavramı, buna paralel olarak ajandalardaki ağırlığını artırdı ve en az müşteri deneyimi kadar öncelikli hâle geldi. Bu yaklaşım, çalışan nezdinde hızla karşılık buldu; iş değiştirirken bu kriterleri değerlendirmeye ve şirket kültürüyle uyumlarını da sorgulamaya başladılar. Belki de en çok öne çıkan alan fiziksel esenlik oldu. Peki neden? Gelin birlikte inceleyelim.Yükselişteki Yan Hak: Fiziksel EsenlikFiziksel esenlik için önce Mustafa Kemal Atatürk’ün sözüne kulak verelim: “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” Hareket etmeyi ve sporu hayatımıza dahil edip etmemek elbette bireysel bir tercih. Öte yandan kurumlar fiziksel esenliği destekleyen uygulama ve aktivite seçenekleriyle bunu önceliklendiren yetenekleri çekebileceklerinin farkında. Özellikle pandemiyle yaygınlaşan çevrimiçi fitness, yoga ve pilates zaman veya mekan fark etmeksizin yapılabildiği için ciddi bir esneklik sağlıyor. Şirketlerin haftanın belirli zaman dilimlerini bu aktivitelere ayırması, çalışanların bedenine de ruhuna da şifa veriyor.Günün büyük bölümünü bilgisayar başında geçiren bu kitle için ekrandan yapılan düzenli su içme, sandalyeden kalkma ya da esneme hareketleri yapma uyarıları da şirketlerin çalışanların iyiliğini gözettiği diğer uygulamalar olarak öne çıktı.Aktiviteler sadece bununla da sınırlı kalmadı. Çeşitli yarışların yapıldığı bireysel oyunlar ve grup oyunları oynandı, hâlâ da devam ediyor. Hatta grup şirketleri ve holdinglerde şirketlerin yarışması, uluslararası şirketlerde ise ülkelerin birbiriyle rekabet etmesi gibi, çalışanların motivasyonlarını artırmaya yönelik oyunlaştırma uygulamaları da yapılıyor. Maratonlara katılmak, doğa yürüyüşleri düzenlemek, takım yarışmaları organize etmek de son zamanlarda şirketlerin sık sık hayata geçirdiği etkinlikler arasında. Hatta araştırmalar da düzenli aralıklarla ayağa kalkmanın, adım atmanın ve esneme egzersizleri yapmanın kan akışını hızlandırdığını ve yorgunluk hissini engellediğini gösteriyor.Fiziksel Esenliğe Zarar Veren Dönüşüm: Online ToplantılarPandeminin yarattığı dönüşüm şirketlerin fiziksel aktivitelere yoğunlaşmasını sağlasa da iş hayatımıza getirdiği bir diğer yenilik olan hibrit çalışmanın beraberinde getirdiği yan etkilere de değinmek gerek. Bunların başında evde, ofiste ya da çalıştığımız tüm lokasyonlarda hayatımızın vazgeçilmez parçası hâline gelen online toplantılar geliyor.Online toplantılar, özellikle art arda organize edildiğinde saatlerce yerimizden kalkamıyoruz. Arka arkaya toplantılara girdiğimizde stres düzeyimiz çok artıyor, odaklanmada ve algıda düşüş yaşıyoruz. Yaratıcı düşünme gücümüzse neredeyse yok oluyor.Ara vermeden yapılan toplantıların insan beyni üzerindeki yıpratıcı etkileri Microsoft tarafından yapılan bir araştırmada da ortaya kondu ve çalışanları tükenmişlik sendromuna kadar sürükleyebileceğini tespit edildi. Aşağıdaki görselde de göreceğiniz üzere ara verilerek toplantı yapıldığında çalışanların stres düzeyleri sağlıklı bir seviyede kalırken ara verilmeden yapılanlarda beyindeki beta dalgalarının ve stres seviyesinin arttığı görülüyor.Şirketler tükenmişliğin önüne geçmek için neler yapıyor?Birçok organizasyon çalışanların üzerindeki bu etkileri kontrol altında tutabilmek için bazı önlemler alıyor.Toplantısız günler. Haftanın bir ya da iki yarım gününün toplantısız geçirilmesi, toplantılara her departmandan minimum katılımcı davet edilmesi, toplantı sürelerinin sınırlandırılması en yaygın uygulamalar olarak karşımıza çıkıyor. Hatta buna özel çözümler sunan dijital uygulamalar bile mevcut. E-posta programlarıyla toplantı davetlerinin süreleri sınırlandırılabiliyor ya da yine aynı programlar ara vermeden üst üste toplantı planlanmasını engelliyor. Bu gibi uygulamalar, sizi doğal molalara zorluyor ve tazelenme fırsatı sunuyor.Öğle arasını atlamamak. Uzaktan çalışırken tüm arkadaşlarımdan da duyduğum ve üzülerek söylüyorum ki benim de yaptığım bir hata var. Tabii ki öğle yemeği arasını planlamadan çalışmak. Bu noktada özellikle ekip yöneticilerinin toplantı davetlerine özen göstermesi ve şirket kültürünün bu doğrultuda evrilmesi için üst yönetimin desteği kadar bu uygulamanın sürekliliği de oldukça önemli.İK politikası. Özellikle son iki yılda işe alım süreçlerinde esenlik daha çok öne çıkıyor. Hibrit çalışma düzeni ve iş-özel hayat dengesi gibi konular, ücret paketleri kadar sorulmaya başladı. Şirketler, çeşitli platformda çalışanlarına verdiği değeri yüksek sesle paylaşırken alınan gerçek aksiyonların çalışanlara değerli hissettirmesi de oldukça önemli. Bu bir nevi teorik söylemin pratiğe dönüştürülmesi gibi de düşünülebilir. Yaratılan değerlilik duygusu ile hem çalışanların zihnindeki marka algısı hem de çalıştıkları kurum ile bağları güçleniyor.Değerli ve özel olma hissinin çalışan tarafından görülmesi için hızlı şekilde büyük aksiyonlar alınması gerekmiyor. Basit de güzeldir! Küçük adımlarla da anlamlı etkiler yaratabiliriz.Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.