Cesaret tek bir sözcüğe sıkıştırdığımız, ama onlarca alt boyutu olan bir kavram. Kişilik özelliklerinden bilişsel süreçlere, yetiştirilme tarzından kültüre kadar çok farklı değişkenlerin etkisiyle şekilleniyor. “Şu sebepten cesaret edemedim.” dediğimiz şeylerin altında çok karmaşık bir süreç yatıyor. Örneğin yeni deneyimlere açık olma ya da duygusal stabilite gibi kişilik özellikleri, zihinsel süreçlerinizin şekillendirdiği risk ve korku algısı, geçmişte yaşanan başarı ve başarısızlıklar, kişisel değerleriniz ve hatta optimist bir insan olup olmamanız… Bu değişkenlerin tamamı hem genelde hem de herhangi bir t anında cesaretle davranıp davranamama durumunuzu belirliyor. Tabii bir de işin kara kutusundan bahsetmek lazım. Nörobiyolojik süreçlerimiz de cesaretle oldukça yakından ilişkili.Tüm insan davranışlarının temelinde yatan hayatta kalmaya ilişkin durumlar başta olmak üzere, karşılaştığımız her karar alma durumunda öncelikle bir risk değerlendirmesi yaparız. Fiziksel ya da duygusal bütünlüğümüze bir zarar gelip gelmeyeceğini düşünür ve zararı en aza indirip, en yüksek getiriyi sağlayan seçeneği seçeriz. Buraya kadar her şey normal. İşi karmaşık hâle getiren, aynı durum karşısında bireylerin algıladığı risk düzeylerinin bambaşka olabilmesi. Cesaret edenle edemeyeni birbirinden ayıran temel faktör de işte bu algı.Diyelim ki çıktığınız orman yürüyüşünde üzerinize hızla gelen bir ayı gördünüz. Bu esnada birincil beyniniz (ilkel beyin) hemen bir risk değerlendirmesi yapacak ve kaçma, donma ya da savaşma tepkilerinden birini verecektir. Burada yaşamsal bir risk faktöründen bahsettiğimiz için algılanan risk kişiden kişiye pek değişmez. Birincil beyniniz saniyeler içinde karar verir ve uygular. Yaşamsal risk bertaraf edildiğindeyse daha geniş bir risk değerlendirmesi yaparsınız. Muhtemelen bir daha o ormana gitmemenizle sonuçlanacak bu değerlendirmeyi yapansa ikincil beyniniz, yani rasyonel beyindir.Elbette modern hayatta karşılaştığımız riskler genellikle hayati riskler değil. Tam da bu nedenle kişilerin aynı durum karşısında algıladıkları riskin birbirinden oldukça farklı olabildiğini görüyoruz. Örneğin bir blokzincir projesine yatırım yapmayı değerlendiren iki yatırımcı düşünün. Aynı finansallara bakarak, aynı piyasa koşulları altında ve bilgiler ışığında bambaşka risk değerlendirmeleri yapabilirler. Biri cesur, diğeri temkinli “oynamaya” karar verebilir. Aradaki farkı yaratan pek çok değişken olmasına karşın, risk algısı ve bunun beyinde nasıl şekillendiği en önemli açıklayıcılardan biridir. Harekete geçenleri cesur olarak adlandırmadan önce gelin bu algının beyinde nasıl şekillendiğine bir bakalım. Beynin duyguların, özellikle de korkunun işlenmesinden sorumlu bölgesi olan amigdala, risk algısında önemli bir rol oynuyor. fMRI çalışmalarında yüksek amigdala aktivitesi tespit edilen bireyler potansiyel tehditlere karşı daha duyarlı oldukları için riskleri de daha güçlü olarak algılayabiliyorlar ve dolayısıyla riskten kaçınma eğilimleri daha yüksek olabiliyor. Beynimizin rasyonel karar almadan sorumlu bölgesi olan prefrontal korteks de risk değerlendirmesinde önemli bir rol oynuyor. Prefrontal korteks aktivitesindeki veya bağlantısındaki farklılıklar, bireylerin riskleri değerlendirme ve tartma biçimini değiştirebiliyor. Risk algısı, ödül ve ceza algısı ile de yakından bağlantılı. Risk aldığınızda ulaşacağınız ödülü ne kadar büyük olarak değerlendiriyorsanız, harekete geçme ihtimaliniz de o kadar artıyor. Şayet harekete geçtiğinizde büyük bir bedel ödeyebileceğinizi düşünüyorsanız da o işe kalkışmamayı seçiyorsunuz. Dolayısıyla mezolimbik dopamin yolu gibi ödül ve cezaların işlenmesinde rol oynayan beyin devreleri de risk algısına katkıda bulunuyor. Risk algısı aynı zamanda dikkat, hafıza ve öğrenme gibi bilişsel süreçlerden de etkileniyor. Hipokampus ve ön singulat korteks gibi bölgeleri içeren sinir ağları, risk değerlendirmesinin bilişsel yönlerine aracılık ediyor. Geçmişte yaşadığınız başarı ve başarısızlıklar, benzer riskleri aldığınızda aldığınız ödüller ya da karşılaştığınız cezalar, öğrenme ve hafızalama aracılığıyla bugünkü risk algınızı etkiliyor. Bu sistemlerle yazının başında bahsettiğimiz kişilik özellikleri, yetiştirilme tarzı, geçmiş deneyimler gibi faktörler birbirleriyle ayrılmaz bir ilişki içindeler. Örneğin geçmişte risk alarak büyük kayıplar vermiş olduğunuz bir duruma benzer bir durumda karar almaya çalışırken daha yüksek bir dikkat düzeyinde, hafıza merkezinizin çalışması eşliğinde daha yüksek bir amigdala aktivasyonu altında karar almak durumunda kalabilirsiniz. Bu da normal şartlarda yüksek risk barındırmayan bir durumu çok yüksek riskli olarak algılamanıza neden olabilir.Zannediyorum ki şimdi “cesur” girişimcilere biraz daha farklı bir gözle bakıyoruz, öyle değil mi? Cesaret gibi girift özellikler birçok faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkıyor. Bu yüzden kendimize ya da başkalarına “Yapsaydın da görseydik!” demeden önce insanın hâllerini ve kara kutunun içinde olup bitenleri daha iyi anlamaya çalışmakta fayda var.Bu yazı, Inc. Türkiye Mart 2024 sayısında yayınlanmıştır. Abonelere özel çok daha fazla içerik için şimdi size özel tekliflerimizi inceleyin!