Okuduğunuz bir kitabı çok sevmeseniz de yarım bırakamadığınız oldu mu hiç? Ya da seyrettiğiniz bir filmi, hatta iyi seviyeye kadar ilerlediğiniz ama artık çok da hoşlanmadığınız bir oyunu oynamaya devam ettiğiniz? Belki üniversitede keyifle okumadığınız bir bölümü, mutlu olmadığınız bir okulu? Ya da değerlerinizle örtüşmeyen bir işi, hatta arkadaşlığı ya da bir ilişkiyi?“Evet, hiç olmaz mı?” dediğinizi duyar gibiyim. Belki benzer birkaç durumu tecrübe ettiniz bile ya da çoğu tanıdık geldi.“Anı yaşamak”, daha popüler tanımıyla “mindful olmak” ve Türkçesiyle de bilinçli farkındalık kavramı son yıllarda hayatımızı etkisi altına almışken acaba bize iyi gelmediğini fark etmemize rağmen bazı davranışlardan uzaklaşmamız neden bazen çok zor oluyor?Birkaç hafta önce ₺3 bine bir müzik festivali bileti satın aldığınızı hayal edelim. Maliyetin ötesinde festival için çok heyecanlısınız. Hem kalabalık bir arkadaş grubuyla gideceksiniz hem de çıkacak sanatçıların çoğu çalma listelerinizde yer alıyor. Fakat konser günü uyandığınızda boğazınızın acıdığını ve burnunuzun aktığını fark ettiniz, pek hâliniz de yok. Pencereden baktığınızda havanın da yağmurlu olduğunu gördünüz. Zihniniz hemen yağmur nedeniyle trafiğin daha kötü olacağını, konsere giderseniz park yeri bulamayacağınızı ve hatta daha da hasta olabileceğinizi öngörüyor. Peki tüm bu aklınıza gelen senaryolara ve olası dezavantajların faydaları aştığını görmenize rağmen neden hâlâ konsere gitmenizi söyleyen o kuvvetli iç sesi dinlemeyi seçiyorsunuz?Bu örnek durum psikolojide Concorde sendromu ya da ekonomide batık maliyet yanılgısı olarak bilinir. Bu kavramları kısaca yatırım yaptığımız işe ya da faaliyete devam etmeye meyilli olmamız şeklinde tanımlayabiliriz. Üstelik bunun her zaman maddi bir yatırım olması da gerekmez. Çaba göstermek, emek vermek hatta zaman geçirmek de yatırımın parçasıdır. Bu nedenle yarısına geldiğimiz bir kitabı, filmi ya da oyunu da bitirmemiz gerektiğini düşünürüz ve yarım bırakma hissi bize iyi gelmez.Batık maliyet yanılgısı nedir?Ekonomik literatürde batık maliyet zaten yapılmış ve geri alınamayan maliyettir. Önceki örneği düşündüğümüzde festival biletine harcanan ₺3 bin festivale gitsek de gitmesek de geri alınamaz bir yatırımdır. Bu nedenle normal şartlarda karar verme sürecinde bu bir etken olmamalı. İşte tam da bu yüzden, festivale gitme kararını alırken geri alamayacağımız bir maliyeti düşünmek irrasyonel bir davranış. Bizler kararlarımızı sadece rasyonel verilere dayanarak verseydik odağımız gelecekteki maliyetleri ve faydalari göz önüne almak olurdu. Bu durum da bizi olayların sadece ileriye dönük etkilerini düşünerek karar vermeye iterdi. Ama çoğunlukla kararlarımızı geçmişteki maddi ve manevi tüm yatırımlarımızı düşünerek verdiğimiz için ne yazık ki batık maliyet yanılgısına düşüyoruz. Ya kaybedersem?Batık maliyet yanılgısına düşmemizin en önemli nedenlerinden biri de kayıptan kaçınma eğilimi. Bu kavram davranışsal ekonomist Daniel Kahneman ve Amos Tversky tarafından 1970’te literatüre kazandırıldı ve sonrasında psikoloji, ekonomi ve davranışsal finans alanında yaygın biçimde kullanılmaya başladı. Bu teoriye göre insan davranışlarına herhangi bir şeyi kaybetme korkusu, daha büyük ve güzel bir şeyi kazanabilme ihtimalinden daha fazla etki eder. Tam da bu korku nedeniyle içinde bulunduğumuz durumlarda kalır, mevcudu sorgulamamaya çalışır ya da bazen iyi olmadığını bile bile devam ederiz.Üniversite tercih dönemi yaklaşırken konuyla ilgili bir örnek üzerinden durumu açıklayalım. Mesela emek vererek kazandığımız ve okuduğumuz bölümün hayalimizdeki gibi çıkmadığını düşünelim. Tekrar üniversite sınavına girip sil baştan başlamak ya da yatay geçiş yapmak bu bölüme verdiğimız üç senelik emeğin boşa gideceğini düşündürür, o nedenle belki de farklı bölümde çok daha keyifli geçirebileceğimiz yılları mecburiyet hissiyle sıkışarak geçiriyor olabiliriz. Bir diğer deyişle, başka bir bölümde daha mutlu olabilecekken geçmiş emeklerimizi terk edemediğimiz için sevmediğimiz bölümü zorla da olsa bitirmeye çalışıyor, yazları mutsuz bir şekilde hiç istemediğimiz bir departmanda staj yapmak zorunda kalıyor olabiliriz.Konuya bir de güncel kavramlardan biri olan psikolojik güvenlik (psychological safety) penceresinden de bakalım. Psikolojik güvenlik, esenlik-iyi olma hâlinin (wellbeing) önemli bir parçası. Bulunduğumuz ortamda kendimiz olabilmek, yargılanma korkusu taşımadan kendimizi ifade edebilmek ve güvende hissetmek şeklinde özetleyebiliriz. Böyle hissetmediğimiz bir ortamda sırf mevcut düzeni kaybetme korkusuyla kalmaya devam edebiliyoruz. Halbuki kendimizi çok değerli hissedebileceğimiz başka bir ortamı deneyimleme fırsatını kaçırıyor, yani mutlu olmayı ıskalıyor olabiliriz.Batık Maliyetin MaliyetiBatık maliyet yanılgısı hayatımızın birçok farklı alanını etkileyerek en iyi sonuçları elde etmemize engel olabiliyor.Bu sonuçlar evimize tadilat yaptırdığımız için taşınamamaktan artık eskisi kadar paylaşamadığımız bir arkadaşlığı sürdürmeye ya da mutlu olmasak bile yıllarımızı birlikte geçirdiğimiz bir ilişkide kalmaya devam etmeye kadar uzanır. Hatta bireyselden çıkıp daha büyük resme baktığımızda hükümetlerin ve şirketlerin verdiği kararların üzerindeki etkileri de büyüktür. Bu kavrama da ismini veren meşhur Concorde projesinde olduğu gibi… (Fransa ve İngiltere’nin sonuç verimlilikten uzak olmasına rağmen, harcanan paraları gözeterek verimsiz bir projeye yatırım yapmaya devam ettiği o projeyi hatırlıyor musunuz?) milyonlarca doları yanlış bir projeye yatırmaya bile bile devam etmeye de neden olur.Süpermen miyiz?Öncelikle karar alma noktasında önemli olan iki sihirli anahtar batık maliyet yanılgısının ve kayıptan kaçınma eğiliminin düşüncelerimiz üzerindeki etkisinin farkına varmak. Kritik noktaysa zararı fark etmek ve bu zararın kararlarımıza etkisini en aza indirmek için nelerden vazgeçmemiz gerektiği konusunda bilinçli bir farkındalık geliştirmek. Bu elbette kolay bir yüzleşme, hızlıca edinebilecek bir kazanım olmayabilir fakat küçük adımlarla başlayarak bu noktaya gelmek gayet mümkün. Yeter ki bakış açımıza ya da düşünme biçimimize bu zenginliği katmak isteyelim. Walt Disney’in de söylediği gibi “Başarmak harekete geçmektir.” Bu şekilde kendimizi ve bizi yöneten korkularımızı çok daha iyi tanıma fırsatı bulabilir ve kararlarımızı bu bilinçle verebiliriz. Bilinçli farkındalık aşamasından sonra kararlarımızı alırken geçmiş yatırımlarımızın etkisindense kararlarımızın gelecekteki etkisine odaklanmak kuvvetli bir değerlendirme yapmamızı sağlar. Bütünsel olarak bakarak gerçekte ulaşmak istediğimiz hedefimizin ve önceliklerimizin ne olduğunu gözden geçirmek de bu bulmacanın önemli bir parçası. Ayrıca her zaman geribildirim almak, duygusal kararlardan mümkün olduğunca kaçınmak, eğer parasal bir yatırımsa devam etmek ve durmanın bütçe maliyetlerini çok boyutlu olarak gözden geçirmek gibi yöntemler izleyebiliriz. Tüm bu değerlendirmelerden sonra nihai noktamız yine de mevcut kararımızda devam etme yönünde olabilir ama bu defa çok önemli farkla: Yanılgılarımızın ve korkularımızın bilincinde olarak ve onlarla barışarak.Bizi biz yapan güçlü özelliklerimiz ve farkında olduğumuz gelişim alanlarımızla hepimiz birer Süpermen olabilme potansiyeline sahibiz. O zaman neden önyargılarımız, yanılgılarımız ve geçmişte verdiğimiz emeklerden dolayı oluşan korkularımızın kriptonitimiz olup bizi Clark Kent olarak tutmasına izin veriyoruz?Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.