Hangisi daha önemli? Sanat mı yoksa sağlıklı, sürdürülebilir gıda hakkı mı?Bu soruyu, daha doğrusu dilemmayı önümüze süren protestocular, öncesinde dünyanın en önemli sanat eserlerinden Mona Lisa’ya çorba fırlatmıştı. Buna benzer eylemleri ilk gördüğümde bu aktivistlerin gelecek kaygısı gözlerimi doldurmuştu. Öyle ya, onların da en az bizim kadar bu dünya üzerinde sağlıklı, karnı tok, sırtı pek yaşama hakkı var. Nitekim geçtiğimiz şubatta iki eylemci Lyon Güzel Sanatlar Müzesi’nde Claude Monet’nin Bahar Zamanı tablosunun üzerine çorba fırlattıktan sonra bu isteği resmen haykırmıştı: “Tepki vermezsek bu son baharımız olacak. Gelecekte sanatçılar ne çizecek? Bahar gelmezse neyi hayal edeceğiz?”Gençlerin geleceğe dair kaygılı ve ümitsiz ruh hâlinin klinik bir karşılığı var: Eko-anksiyete. Eylemlerini bu kaygıyla gerçekleştirmeleri ihtimaline dayanarak söylemeliyim ki protesto ettikleri şeyin herkes gibi arkasındayım. Fakat amaç işe yarar eylemlerde bulunmaksa şüphelerim var. Sanata saygısızlık yeni bir olgu değil, tarihsel kökleri var. Protestocular bu bağlamdan yararlanarak seslerini duyurmaya çalışıyor, bunun için de elbette müzeleri seçiyor. Eleştirel diyalog ve demokratik tartışma alanı olarak görülen müzelerdeki sanatı hedef alıyorlar. Belki de bu alanları farklı sesler, topluluk katılımı, acil sosyal ve çevresel meseleler hakkında tartışmak için bir agoraya dönüştürme amacı güdüyorlar. Ama hesaba katmaları gereken şeyler var. Bu olayların sayısı arttıkça eylemlere kayıtsızlık da artıyor. Aktivistlere sosyal medyada yapılan yorumlar bile gösteriyor ki, insanlarda bir karşılık bulmaktan çok öfke uyandırıyorlar. Sanıyorum ki bu öfkenin en büyük sebebi insanlığın biriktirme arzusu. Art Basel ve UBS’in 2023 tarihli Küresel Koleksiyonculuk Araştırması da bu davranışın köklerinin insanlık kadar eski olduğunu ortaya koyuyor. Duygu, kimlik, değer ve bağlantı kurma arzusuyla ilgili çeşitli amaçlara hizmet ettiğini ve insanlığın ortak motivasyonlarını yansıttığını öne sürüyor. Yani koleksiyonculuk, insanlığın evrimi mümkün kılan ve geliştiren, birey ve topluluklara maddi ve manevi değer sunan temel bir parçası olarak ele alınıyor. Böyle bakınca protestocuların neden pahalı tabloların önünü mesken tuttuğunu ve bu eylemlerin bizde uyandırdığı dürtüsel tepkinin neden kaynaklandığını anlıyoruz. Çağdaş sanat, dışa vurmak istediklerimizi dijital de dahil olmak üzere çeşitli araçlarla yaratmak için serbest bir alan. Yine de rapora göre, 2022’de satın alınan eserlerin yüzde 46’sı resim, heykel ve kağıt üzerindeki çalışmalardan oluşurken 2023’te bu oran 62’ye çıktı. Dahası, resim veya tablolar yüzde 36’la en çok toplanan sanat eserleri olarak birinciliğini koruyor. Rapor, çoğu sanat koleksiyonunda eserlerin yüzde 10’undan daha azını oluşturan ve yükte hafif, pahada ağır olanların değerinin, koleksiyonun toplam değerinin neredeyse tamamına karşılık geldiğini belirtiyor. Bu yoğunlaşma, bir koleksiyondaki belirli klasik eserlerin önemini vurguluyor. Yani dünyaca ünlü klasik sanat eserleri önünde eylem yapmak, ilgisini çekmek için çaba harcadığınız kitleyi düşünürseniz oldukça doğru bir yöntem. Çünkü dünyanın en yüksek gelire sahip (UHNW) koleksiyonerleri genellikle vefat etmiş sanatçıların eserlerini tercih ediyor. 2017’de $450 milyona satılan Da Vinci’nin başyapıtlarından Salvator Mundi tablosunu, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden Suudi Arabistan’ın veliaht prensi Bin Salman’ın satın aldığı tahmin ediliyor. Ne tesadüf ki, bu ülke son yıllarda petrol endüstrisini terk etmek üzere yaptığı çalışmalarla öne çıkıyor.Toplumun daha sürdürülebilir gelecek hayali için yapılan sembolik uyarı niteliğindeki bu eylemler, sanat eserine saygısızlık olarak görülse de insanların dikkatini çekerek değişim için zemin de oluşturabilir. Toplumun daha yeşil ve sürdürülebilir gelecek için harekete geçmesine katkıda bulunabilir. Yapılan hiçbir eylem boşa değil. Fakat bu eylemlerin etkili olabilmesi için daha fazla çaba sarf edilmesi gerek. Protestoların sadece dikkat çekmekle kalmayıp, aynı zamanda somut çözümlere ön ayak olacak şekilde organize edilmesi ve desteklenmesi önemli. Hükümet ve şirketlerin “yeşil” çabaları da bu süreçte kritik rol oynuyor. Geleceğin daha sürdürülebilir ve adil olmasını sağlamak için sanatın yanı sıra bilim, teknoloji ve politika gibi farklı alanlarda da işbirliği ve eylem gerekiyor.Mesela müzelerdeki sanat eserleri kadar çağımızda her biri yatırım aracı olarak görülen her şeye karşı aynı seviyedeki eylemlerle seslerini duyurmaya devam etseler nasıl olur? Çorba ve pürelere bulanmış süper lüks otomobiller, pahalı saatler, yatlar, mücevherler, deri çantalar ve hatta bazı ikonik sneaker’lar görmeye başlasanız dikkatinizi çeker miydi? Protesto hakkınızı vandallıkla birleştirmek çoğu zaman tepki çeker. Hatta, haklı davanızda haksız konuma düşmenize yol açar. Eyleminizi de terör kategorisine oturtmaktan başka işe yaramaz. Oysa bu çocukların kendilerinden önceki aktivistlerden öğrenecekleri çok şey var. Mesela 2016’da şiddetsiz bir dizi yaratıcı performansla Tate Modern’deki 26 yıllık BP sponsorluğunu bitiren, petrol protestocuları gibi. Veya fotoğraf sanatçısı Nan Goldin ve PAIN isimli aktivist grubun, üretici firmanın sahibi olduğu için ABD’deki opioid salgınından sorumlu tutulan Sackler ailesine yönelik eylemleri gibi. Yaptıkları zararsız korsan eylemler, aile üyelerinin isimlerini, sponsor oldukları Guggenheim ve Metropolitan gibi müzelerdeki galerilerden sildirmeyi başaracak kadar etkili olmuştu. Genç aktivistlerin, protestolarını kurgulamadan önce bakacakları ilk yer, yukarıda verdiğim örnekler olmalı. Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.