MARK SUSTER, 2007’de 39 yaşına bastığı o bahar sabahına iki kat daha başarılı bir girişimci olarak uyandı. Philadelphia yerlilerinden Suster, Şikago Üniversitesi’nden MBA derecesine sahip ve sekiz yıl boyunca Accenture’ın dünyanın farklı yerlerindeki ofislerinde çalıştı. 1999’da da inşaat sektöründe işbirliğini mümkün kılan, İrlanda ve İngiltere merkezli yazılım şirketi Build Online’ı kurdu. Dot-com kaosuna kadar yönetici olarak devam eden Suster, şirketi Amerikalı rakibi Citadon’la birleştirdikten sonra CEO’luktan ayrıldı. Suster durmadı ve 2006’da içerik yönetimi yazılımı üreticisi Koral’ı kurdu. Ertesi yıl bu şirketi de Salesforce’a sattı.Suster kişiliğinin bazı yönlerinin hayatını daha da zorlaştırdığının farkındaydı. Sevmediği hiçbir işi bitiremiyor, sıkıcı toplantılarda yerinde duramıyordu. Sadece önemsediği fikirlerin peşinden koşabiliyordu. Ayrıca çoğu zaman aynı anda beş altı iş birden yapmaya çalışır, hiçbirini tamamlayamazdı. Kimi toplantılara ucu ucuna yetişiyor, bazen tartışmacı bir tavır takınıyordu. Mücadele ettiği şeyler ya da üstesinden gelmeye çalıştığı sorunlar arasında bir bağlantı göremiyordu. Salesforce’ta kalmak ve gitmek arasında seçim yapmaya çalışırken tek bildiği, bu durumun omuzlarında büyük yük olduğuydu.Suster altı ay boyunca, artık birine rapor vereceği gerçeğine alışmaya çalışıyor, hayal kırıklığı her geçen gün artıyordu. Çalışma arkadaşlarına ayrılmak istediğini söylemişti. Ta ki San Francisco’nun en büyük teknoloji şirketi olma yolunda ilerleyen bulut bilişim devinin CEO’su Marc Benioff’la tanışana kadar. Suster görüşmeye giderken aklından geçen düşünceleri şöyle anlatıyor: “Dinleyecek, bana yeterince özgürlük sağladığını hissedersem kalacaktım. Olmazsa ceketimi alır çıkarım diye düşündüm.”Tabii evdeki hesap çarşıya uymadı. Suster o anı, “Kapıdan girer girmez bağırmaya başladı. Şirketinin kültürünü, Hawaii dilinde geniş aile anlamına gelen ohana çerçevesinde şekillendiriyor, ‘Biz bir aileyiz’ cümlesini dilinden düşürmüyordu. Bir de üstüne ‘Sen şirketini bırakıp gidecek kadar sadakatsizmişsin. Bilseydim asla şirketini satın almazdım.’ dedi. O an çantamı alıp çıktım. ” diye özetliyor.Benioff’la yaşadıklarını anlatan Suster, kır saçları ve dik bakışlarıyla jest ve mimiklerine hâkim olamıyor, elleriyle Benioff’u durdurmaya çalışır gibi hareketler yapıyordu. Şaşıracaksınız ama o günden beri Benioff’la Suster arasında hiçbir sorun yok. Zaten konu hiçbir zaman ne para ne de stratejiyle ilgiliydi. Bu durumun fıtratına ters olduğunu düşünen Suster, “Marc, bana Salesforce’ta ikinci bir girişimciye yer olmadığını hissettirdi. Ben iş hayatında tek bir kişinin verdiği talimatlara uyacak biri değilim.” diyor. Birkaç dakika sessizliğe gömülen Suster, “Benden iyi asker de olmaz. Mantıksız bir emir geldiği an tartışmaya girer, başka bir şey öneririm. Takdir edersiniz ki bu, emir-komutanın olduğu yerlerde çok iyi sonuçlar vermiyor. Hâliyle Amerika’nın kurumsal denizlerinde yelken açabileceğimi sanmıyorum.” diye devam etti.Aslında Suster, Upfront Ventures olarak bilinen Los Angeles merkezli risk sermayesi (VC) şirketi GRP Partners’ın yöneticileriyle yaklaşık sekiz yıl çalışmıştı. Benioff’la görüşmesinin ardından ürünlerini “bir amaç, bir neden” doğrultusunda geliştiren tutkulu girişimleri finanse eden bu şirketle çalışmaya karar verdi. Bir melek yatırımcı ve blog yazarı olarak Los Angeles VC sahnesinin kilit oyuncularından biri oldu.Yeni işine başladığı sıralar, asistanının farkına varmasıyla “Dikkat Eksikliği Bozukluğu” (DEB) olduğunu öğrenmiş. İlk duyduğunda asistanını ciddiye almamış. Suster da çoğu kişi gibi DEB’li insanların başarılı olamayacak kadar dikkatsiz ve hatta deli olduğuna inananlardanmış. Asistanı Dikkat Eksikliği Bozukluğu adlı kitabı hediye ettiğinde, ilk başta bu kitabın içi boş bir popüler kültür ürünü olduğunu düşünse de hayatını nasıl değiştirdiğini şöyle anlatıyor: “Çoğunluğu yetişkinlerden oluşan milyonlarca insan bu sendromdan mustarip, ama çok azı farkında. Bu yüzden de yardım alamıyorlar.”Kitabı okudukça yazılanların tıpatıp kendisinde de olduğunu görünce çok şaşıran Suster, “Birinin beynimin nasıl çalıştığını bu kadar iyi bilmesini hâlâ aklım almıyor. DEB’li insanların karakteristik özelliklerini ele alan uzun testi çözerken eşim şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı.” diyor.Suster da işleri zamanında bitirme ve zamanını iyi yönetme konularında çuvallayanlardan. Gerçi uzmanlara göre bu çuvallamanın profesyonel bir adı var: Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB).Suster yalnız değildi. Son 10 yılda birçok başarılı iş insanı DEHB’den mustarip olduğunu açıkladı: Virgin Group’un sahibi Richard Branson, Ikea’nın kurucusu Ingvar Kamprad, yayıncılık ve ticaret fuarı girişimi Internet World’ün yaratıcısı Alan Meckler, JetBlue’nun kurucusu David Neeleman, Kinko’s’un kurucusu Paul Orfalea, DEHB üzerinde popüler bir podcast ve koçluk şirketi kuran Tracy Otsuka ve gazetecilerle uzmanları bir araya getiren HARO isimli hizmetin kurucusu Peter Shankman…DEHB artık eskisi gibi tabu değil. DEHB’in neden ve etkilerini anlama konusunda önemli ilerleme kaydedildi. 1987’de, Amerikan Psikiyatri Birliği, DEB kısaltmasını DEHB olarak değiştirdi. Bunun nedeni dikkat eksikliğinin yanı sıra hiperaktivite bozukluğuna da vurgu yapmaktı. Ama hiperaktivite herkeste görülen bir semptom değil. Mesela, Suster hiperaktivite yaşamadığı için çoğu zaman durumunu DEB olarak adlandırıyor.Pandemide milyonlarca Amerikalı, sosyal medya hesaplarında ruh sağlığına yönelik paylaşımlar yapmaya başladı. 2022’nin sonunda #DEHB etiketi sadece TikTok’ta 18 milyardan fazla görüntülenme aldı.İnsanların bu paylaşımları tam da bir antropoloji çalışmasında söylendiği gibi, “yaşanan bir zorluk toplumun kişisel ve mahrem gördüğü konularda bir araya gelip deneyimlerini paylaşabilecekleri bir alan” açtı. Yüzyıllardır alışılmamış nörolojik sorunlar yaşayanları ötekileştirip dışlayan toplumlar yavaş da olsa bu sendroma sahip insanlara kol kanat geriyor.” Artık pek çok yönetici, DEHB’lilerde görülen dürtüsellik ve huzursuzluğun engelden ziyade yetenek olduğunu düşünüyor. DEHB semptomlarını kontrol altına almaya yardım eden koçlar ve danışmanlar yepyeni bir sektörü ortaya çıkardı. Tanınmış bir DEHB koçuna göre, girişimciler için bu sendrom “kaosu nakde dönüştürüyor”.Fakat DEHB’yi normalleştirelim derken, yol açtığı sağlık sorunlarını da göz ardı etmemek gerekir. 10 yıldan daha kısa süre önce DEHB, çocuklar arasında endişe edilecek kadar yaygın bir psikiyatrik hastalık olarak biliniyordu. Bugün, DEHB’nin faydalarını öven yüzlerce içerik karşımıza çıkıyor. Tişörtlerde ve TED konuşmalarının başlıklarındaki sloganvari, “Sadece DEHB’liler anlar” ve “Girişimcinin Süpergücü: DEHB” gibi cümlelere değinmiyorum bile. İş dünyasında nöroçeşitliliğe dair farkındalık arttıkça bunun getirdiği özel yeteneklerden faydalanmak için bu kişileri istihdam etme eğilimi de yükseliyor. Ama bir girişimcinin kriptoniti de olabilecek DEHB’nin tam olarak ne olduğunu iyi bilmeleri gerekiyor.Mark Suster, DEHB tanısı konulmadan önce iki kez iş kurmuş. Bu çok şeyi açıklıyor.DEHB’li bireyler bu sendromu somutlaştırarak anlatabilmek için birçok yol denedi. Mesela, Dikkat Eksikliği Bozukluğu kitabının yazarlarından Edward Hallowell, DEHB’lilerin beynini, “bisiklet frenleri olan bir Ferrari motoru” olarak tanımlıyor. DEHB koçu Brett Thornhill ise “kumanda olmadan TV’de kanal değiştirmeyi beklemeye” benzetiyor. Ya da labirentte peynir arayan bir fare olduğunuzu hayal edin. Çoğu insan deneme yanılma yoluyla ödülü bulmaya çalışırken DEHB’liler kendilerini iki boyutlu düşünmekle sınırlamayıp yavaş ve istikrarlı bir şekilde ilerler. Labirentin altını kazmayı, üzerinden uçmayı ya da duvarlarını aşmayı denerler. Kazı yapıyor ya da helikopter inşa etmeye çalışıyor da olsalar bol kadar sıkılırlar ki hemen havlu atarlar. İşin sonunda o bir parça peyniri kazanma ihtimali, zorlu görevleri yerine getirmek için beyinlerini meşgul etmeye değmez.SUSTER, “DEHB’li bireyler bir konuyla aşırı ilgileniyorsa inciğini cinciğini çıkarır. Hatta o kadar derine iner ki diğer her şeyi unutur. DEHB hakkında en çok göz ardı edilen şeylerden biri de, yalnızca ilgimizi çeken konularda pür dikkat olabilmemiz. O an yemek yemeyi bile unutuyoruz. Ama ilgimizi çekmeyen bir işle baş başa kalınca dikkatimiz kolayca başka şeylere kayıyor.” diyor.DEHB’li zihinler, nörotipik beyinleri motive eden ödüllerle tetiklenemez. Birbirine oldukça zıt görünen hiperaktivite ve dikkatsizlik arasındaki bağlantı da bundan kaynaklanır. Bunun kısmen de olsa kimyasal bir açıklaması var. 2009’da Amerikan Ulusal Uyuşturucu Bağımlılığı Enstitüsü direktörü Nora Volkow öncülüğünde yapılan araştırmaya göre, DEHB’li bireylerin beynindeki dopamin reseptörleri, bu sendroma sahip olmayanlara göre daha azmış. Dopamin, zevk ve tatmin duygusu için çok önemli bir nörotransmitter.Somutlaştırmak gerekirse, çoğu kurucu için yatırımcıdan gelen çek veya bir patron için çalışanından duyduğu “Sen harika bir patronsun.” sözü beyindeki dopamin seviyesini yükseltir. Bu dopaminle kendini harika hisseden insanlar da bu deneyimi tekrarlama eğilimine girer. DEHB’miz olsun olmasın, dopamin bayram sofralarında yemek yediğimizde, bilgi yarışmasında galibiyete koştuğumuzda ya da sevişirken salgılanır. Fakat DEHB’lilerin beyinlerinde dopamin için daha az yer vardır. Herkese mutluluk veren deneyimler onları daha az heyecanlandırır. Örneğin yeni bir müşteri grubu analizi hazırlamak ya da organizasyon şemasını yeniden yapılandırırken çok daha az motivelerdir. Diğer yandan daha büyük heyecanlar peşinde koşan DEHB’li girişimciler nasihatleri göz ardı edip daha büyük riskler alabilir. Başa dönersek dürtüsel davranan bu insanlar labirentten çıkışı diğerlerine nazaran daha hızlı bulur.DEHB en az doktorluk kadar eski. Günümüzden neredeyse 2 bin 400 yıl önce Antik Yunan’da yaşamış modern tıbbın kurucusu Hipokrat, “duyusal deneyimlere daha hızlı tepki verse de ruhun bir sonraki izlenime hızla geçiş yapmasıyla sebat etme konusunda zorluk yaşayan” hastalardan bahseder. Bilim insanları bu durumu kuşaklar boyu takip etmiş. Önceleri ahlaki bir kalıba oturtmaya çalışmış, sonra tıbbi olarak incelemiş. Nihayetinde, beynin dopamin üretimini korumaya çalışan Adderall ve Ritalin gibi uyarıcılarla tedaviler geliştirmiş. Fakat günümüzde, akademi DEHB’yi çok farklı bir perspektiften ele alıyor ve bu nörolojik durumla girişimcilik arasındaki ilişkiyi araştırıyor. AVRUPA’DAKİ üniversitelerden 10 binden fazla öğrenciyle yapılan 2015 tarihli çalışmaya göre, DEHB’de görülenlere benzer davranış kalıplarına sahip öğrencilerin risk alma ve kendi işlerini kurma olasılıkları daha yüksek. İki yıl sonra işletme fakültesi mezunlarını inceleyen Journal of Business Venturing’in verilerine göre, “Heyecan arayışı ve temkinli olamama gibi DEHB semptomları, bireylerin girişimciliğe ilgi duymasını ve kendi işini kurmasın sağlayabiliyor.” 2018’de Academy of Management Perspectives’de yayınlanan makalede, Syracuse Üniversitesi’nden bir psikoloji profesörü DEHB ve girişimcilik arasındaki bağlantıyı dikkat eksikliğinin aksine hiperaktivite semptomları üzerinden kurmuştu.DEHB’yi girişimcilikle ilişkilendiren çalışmalar, her ne kadar iş dünyasında bu sendroma sahip olanların nasıl etkilendiğini ele alan literatüre katkı sunsa da DEHB’nin insanüstü süpergüç gibi lanse edilmesine de yol açıyor. Çalışan DEHB’liler üzerinde yapılan araştırmalar, tam zamanlı işlerde tutunamadıklarını gösteriyor. Kendi fikirlerinizi uygulamaya hevesliyseniz ve onay almadan hareket etmek tam sizlikse, bir yerde çalışmak yerine kendi işinizin patronu olmayı düşünebilirsiniz. Small Business Economics’te (SBE) yayınlanan 2018 tarihli bir araştırmaya göre, girişimcilerin yüzde 29’unda DEHB görülürken kontrol grubunda bu oran yüzde 5.DEHB’lilerin kendi girişimlerini kurmaya daha yatkın olduğu birçok akademik çalışmayla ortaya koyulurken neden kimse DEHB’li girişimcilerin şirketlerinin başarısını irdelemiyor? 2021’de SBE’de yayımlanan bir rapor tam da buna parmak basıyor. Son 10 yılda Hollanda’da faaliyete geçen 164 girişimi inceleyen yazarlar, DEHB’li kurucuların çok daha yüksek kâr marjları ve müşteri memnuniyeti elde ettiklerini tespit etmiş. Tabii sadece bazı durumlarda.Peki hangileri? Bu şirketler, kurucuları işi kurma ve büyütme, yatırımcı bulma, çalışanları işe alım, satışları artırma gibi konularda titiz davrandığında başarılı oluyor. Fakat yeni bir ürün geliştirmek ya da icat etmek istediklerinde işler sarpa sarıyor. Sonuç olarak DEHB’li girişimciler için başarının tek anahtarı tutku değil. Bir diğer deyişle DEHB’yi girişimciliğin alameti farikası olarak görmek son derece yanıltıcı. Girişimcilik eğilimi gösteren herkesi DEHB’li diye damgalamak da oldukça problemli. Süper Lig’de top koşturan yıldız futbolcuların, 30’lu yaşların sonlarında da 20’lerdekiyle aynı performansı göstermesini bekleriz değil mi? Ama aslında hareket kabiliyetimizin yaşlansak dahi değişmeyeceği önermesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu önermeyi yaşlanmalarına rağmen spor dünyasında efsane olmaya devam eden isimleri düşünerek yaptığınızı biliyorum.Benzer şeyi DEHB’li birçok girişimcinin başarılarını sahip oldukları sendroma borçlu olduklarını düşünürken de yapıyoruz. Peki bu varsayımımızla DEHB’li bireylerin hayatlarını zindana çeviren bazı semptomlarla mücadelelerini hafife almış olmuyor muyuz? 1980’lerde gençliğini yaşamış Mark Suster, okulda işler iyi gitmese de bilgisayarın yaygın kullanıldığı bir çevrede büyümenin, erken yaşta programlama öğrenmek gibi getirileri olduğunu söylüyor. Suster, “Başım sürekli beladaydı. Beni yarım saat önce cevabını bulduğum soruyu sınıf arkadaşlarım da çözebilsin diye beklemek zorunda bırakan kuralların saçmalığı… O kadar sık disipline gönderiliyordum ki çalışanlarla iyice kaynaştım. Onların bilgisayarını bile ben programlıyordum. Ama eğitim hayatımı hiç de hiç güzel anamıyorum.” diyor.DEHB nörolojik gelişime bağlı bir bozukluk olsa da semptomlar genelde erken yaşlarda ortaya çıkıyor. Yaş ilerledikçe de gerileyebiliyor. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerinin 2016’dan 2019’a kadarki verileri kullanarak hazırladığı en güncel rapora göre, Amerikan nüfusunun yüzde 10’una tekabül eden ve yaşları 3 ila 17 arasında değişen altı milyon çocuğa DEHB tanısı kondu. Diğer bir deyişle, okulu cehennem olarak gören 6 milyon çocuk var. Her şeyden önce DEHB’nin anksiyete, depresyon ve otizm gibi zihinsel, gelişimsel ve duygusal bozukluklarla birlikte ortaya çıktığını göz önünde bulundurmalıyız.AYRICA DEHB’li çocukların yüzde 77’si davranış terapisi veya ilaçlarla tedavi görse de, genelde doğru kombinasyon bulunana kadar aileler dokuz doğuruyor. Akademik hayata uyum sağlamaları da oldukça zor, hatta zarar verici. Çocukluktan itibaren kurumsal eğitime ayak direyen DEHB’li bireylerin yetişkin olduklarında geleneksel kurallara uymasını beklemek pek makul değil. Bu kurallara uyum gösteremeyen insanlar bir de DEHB teşhisi konmadan yaşarsa, çalışma hayatları boyunca hissedecekleri şeyler sabırsızlık, hayal kırıklığı ve öfke olacaktır. Internet World’ün kurucusu 77 yaşındaki Alan Meckler, DEHB’li ve disleksi hastası olduğunu kariyerinin ilerleyen safhalarında keşfetmiş. O keşif anından önce verdiği mücadeleyi hâlâ unutamıyor. Meckler o günlerden şöyle bir anısını paylaşıyor: “Çok kötü bir öğrenciydim. Fil gibi hafızam olsa da bazen konsantre olmakta çok zorlanıyordum. Altıncı sınıfta eski İngiltere kralı VIII. Henry hakkında bir makale yazmam gerekiyordu. Öğretmen hazırladığım yazıyı tüm sınıfın önünde okuduğunda herkes gülme krizine girmişti. Meğer Kral Herny yazmışım…”İki yıl sonra, teknik çizim öğretmeni Meckler’in ders kurallarını kavramakta zorlandığını fark etmiş. Meckler, derse ilgisini kaybediyor, dikkati dağılıyor, her seferinde tek çizgi üzerinde çalışıyormuş. Öğretmeni, bazıları fi tarihinden kalma eski gazete tomarlarını sınıfın arka tarafında istifliyormuş. Bir gün çizimi bırakıp gazetelerin durduğu köşeye giden Meckler spor sayfalarını incelemeye başlamış. İlgisini çeken konuları uzun uzun okumuş. Meckler, “Bir dönem boyunca sadece spor sayfalarını okudum, çizimden uzaklaştım. Yıllar sonra fark ettim ki öğretmen bazı öğrencilerin kafasının farklı çalıştığını anlamıştı. Ben de onlardan biriydim.” diyor.90’lı yıllarda ilkokul çağında olan moleküler biyoloji uzmanı Raven Baxter’ın eğitim hayatındaki sorunların kaynağı da DEHB ile ilişkili hiperaktiviteydi. Baxter, “Elimdeki işe odaklanıp hemen bitirirdim. Sonra da gider diğerlerinin ödevlerini yapardım. Sıramın üstüne çıkıp oturur ya da sınıf arkadaşlarımın masalarına zıplardım. Bunları kötü niyetle yapmıyordum tabii. Altı yaşındaydım, DEHB’im vardı ve kendimi anlayamıyordum. Bu yüzden sık sık cezalandırılıp ‘kötü davranışlarım’ nedeniyle eve gönderilirdim.” diyor. Suster’ın akademik hayatı iyi geçse de her DEHB’li öğrenci onun kadar şanslı değil. Bazıları kendilerini keşfedene kadar ciddi sorunlar yaşıyor. Bugün üç boyutlu baskı ve kuantum bilgisayarlar konularında haberler sunan 3DR Holdings başkanı ve CEO’su olan Meckler, ABD’de üniversitelere giriş sınavlarında asgari puanı zar zor alsa da azmedip Amerikan tarihi alanında doktorasını aldı. Baxter üniversitenin ilk yılındaki 0,6 not ortalamasına rağmen fen bilimleri alanında doktora yapabildi. Suster, Baxter ve Meckler gibi isimlerin DEHB’yi süpergüç olarak adlandırması son derece makul. Ne de olsa DEHB’in yol açtığı yıkıcı eğilimleri yönetip faydalarından yararlanmayı başarmış.Peki girişimciler bunu nasıl yapabilir? DEHB’li çalışanlarınızı nasıl yönetebilirsiniz? Kurucuların tavsiyelerini özetlediğimizde üç bölümden oluşan bir cevap karşımıza çıkıyor: Hepsi amacı olan bir hayat yaşama arzusuyla hareket ediyor. Aksi takdirde DEHB’leri onları amaç ya da sonuç gözetmeksizin farklı yönlere sürükleyebilir ve yaratıcılık ateşinin, etrafa saçılan kıvılcımlar gibi zamanla sönmesine neden olabilir.İlk olarak, DEHB’li kurucular aynı dertten mustarip kişiler, büyük resme odaklanıp ayrıntıları görmezden gelmek yerine gündelik işleri iyi yönetmeli. Böylece hem kendilerini hem de çalışanlarını üretken kılabilirler. Kişinin geçmişteki hatalarını göz önünde bulundurmak, ne kadar saçma gelirse gelsin düzeltmeye çalışmak, bunların gelecekte de tekrarlanmasının önüne geçmek için kıymetli. Mesela, e-postalara dalıp giden bir çalışanın masasına yumurta haşlama zamanlayıcılarından koymak iyi bir yol olabilir. Tıpkı bir tartışmaya girecek gibi olduklarında durup nefes almaları için kısa bir mola vermelerini önermek gibi.İkincisi, DEHB’li bireylerle semptomları dengeleyecek kişileri bir araya getirerek iyi bir ekip oluşturabilirsiniz. Mesela operasyonel işlere hevesli bir eş, iş ortağı veya asistan, CEO vizyonuna sahip biriyle uyumlu hareket eder. DEHB koçları da etkili olabilir. DEHB’li birçok girişimci, deneyimlerini paylaşıp başkalarının da yolunu bulmasına yardımcı olmaya yarayan işlere girişir. Koçluk şirketinin yanında ADHD for Smart Ass Women podcast’ini sunan Tracy Otsuka, “DEHB’li girişimciler elini attığı her yeri yeşertir. Ama bir şeyde iyi olmanız, onu yapmanız gerektiği anlamına gelmiyor.” diyor.Son olarak, DEHB’i olanların elini kolunu bağlayan, günün her saati takip etmek zorunda kalacakları rutinler ve kurallar dayatmayan bir çalışma ortamı oluşturmak da kritik. Baxter, “Ayağa kalkıp 50 takla attığımda çok daha üretken oluyorum. Ya da bu ay 15 kere başıma geldiği gibi arabamın anahtarını kaybettim endişesi yaşamadığımda… Pandemi zamanında her yerin kapandığı, ofisten çalışmak zorunda olmadığımız o dönem DEHB’li bireyler için arayıp da bulunmayan bir nimetti.” diyor. DEHB’li girişimcilerin bütün bu önerileri hayata geçirmeleri için bir rutin oturtmaları gerekiyor. Diyelim potansiyel bir yatırımcı veya müşteriyle bir yemek planı yapmaları gerekiyor. Kendilerini doğru şekilde ifade ederek işi kotarabilmeleri için özgürlük, işbirliği ve zamana ihtiyaçları var. Bu durumdan pek hoşnut olmayan Suster, “Kalabalık bir mekânda oturmakta zorlanıyorum. O anda çevreden gelen gürültüler karşımdakine odaklanmamı engelliyor. Öyle bir ortamda duramam. O yüzden bir restorana gittiğimizde sessiz sakin bir masa bulmak için çok zaman harcıyorum.” diyor. Tüm şartlar sağlanmış, çevreleri doğru insanlarla dolu olsa ve hatta rutin görevleri kendilerine uygun bir takvimde yerine getirseler bile, DEHB’li girişimcilerin başarılı olacakları kesin değil. Bunun sebebi yazar Stephen Covey’in “aciliyet bağımlılığı” adını verdiği, DEHB’nin sıklıkla sorun yaratan bir başka yönüyle alakalı. DEHB’li bireyler herkesin heyecan duyduğu şeylerle yetinmez. Sizin için lunaparktaki dönme dolap heyecan vericiyken onların o adrenaline erişebilmek için paraşütle atlamaları gerekir. Birçok kişi bir işi planlamakta ve yumurta kapıya dayanmadan tamamlamakta sorun yaşamazken DEHB’li bireyler için o yumurta o kapıya dayanmalı. Öncesinde yeterince motive olamazlar. Baxter’ın da dediği gibi, “DEHB’liler için her yeni gün, sürükleyici bir romanın yeni bölümünü okumak kadar heyecan verici olabilir.”DEHB’lilerin bu çalışma şekli çevresindekiler için oldukça tehlikeli olabilir. Herkesin stres yönetimi birbirinden farklı. Son dakika karmaşası ve stres, çalışanları çileden çıkarabilir. Suster bir şubat sabahı evdeki ofisinde oturmuş karalamalarla dolu bir tomar kağıda göz atarken kıkırdayarak, “İki hafta içinde Los Angeles’a bin 200 kişi gelecek.” dedi. O sırada Upfront’un yıllık zirvesine hazırlanıyordu. Meğer o karalamalar henüz slayta dönüştürülmemiş sunum metniymiş! Hiç istifini bozmadan sözlerine devam eden Suster, “Meslektaşlarımın çoğu üç dört hafta öncesinde konuşma metni ve sunumlarını hazırladı. Hepsi stresten patlamak üzere ve hiçbirinin gözüne konuşmalarını hazırlamadan uyku girmiyor. Bendeyse işler daha farklı işliyor. Yaratıcılığımın kullanmak için biraz durup beklemeye ihtiyacım var.” diyor. Suster’a DEHB teşhisi 2014’te konmuş. O zamandan beri DEHB semptomlarının başarılı iş hayatına giden yolda bir araç olarak nasıl kullanılabileceğini her yerde anlatmış ve yazmış. Suster, “Bunu bir bozukluk değil beynimizin çalışma şekli olarak görmeliyiz.” diyor. Suster dersini almış. Artık bir toplantıya girerken ya da sinemaya giderken yanında not defteri götürüp sıkıldığında daha sonra yapabilecekleri hakkında notlar alıyor. Dikkatini dağıtmasın diye de telefonunu göremeyeceği bir yere koyuyor. Yapboz yaparken dikkati o kadar dağılıyor ki Tania’dan yenilerini hediye etmemesini rica ediyor. Ayrıca beslenmesine de oldukça dikkat ediyor. Sabahları protein tüketmeye özen gösteriyor, böylece nörotransmitterlerin üretimini uyarıp konsantrasyonunu artırıyor. Karbonhidrat ve şeker tükettiğinde kafasının içinde cinler halay çekiyor gibi geliyormuş. Suster şunu tavsiye ediyor: “Başarı getirecek adımlar attığınızda, anda kalma olasılığınız artar.”SUSTER süreçleri yönetme ya da işleri tamamlama gibi görevleri genellikle delege ediyor: “Gün içinde aklıma binlerce fikir geliyor, dalıp gidiyorum. Ama girişimcinin boş boş düşünmeye vakti olmaz. Halletmem gereken yığınla iş olduğundan hep iş bitirici insanlarla çalıştım.”Yine de DEHB’liler, zaman baskısı altındayken son derece yaratıcı düşünür. Farklı beyinlerin nasıl çalıştığını öğrenmek için elbette daha çok yolumuz var. Şimdilik DEHB’lilerin ve yakınlarının bilmesi gereken, bu sendromun yüksek risk taşıdığı, ama aynı zamanda bir lütuf olduğu…Suster havada uçuşan o slayt metinlerini sallarken şöyle diyor: “Başarısız olmamalıyım ve diğerlerini başarısızlığa sürüklememeliyim düşünceleri arasında bir denge kurmak gerek. 54 yıllık hayat tecrübem bunu başardığımı ve başarmaya devam edeceğimi gösteriyor. Ama yine de dürüst olayım, o yumurtanın o kapıya her zaman dayanması gerekecek.” Bu yazı, Inc. Türkiye Nisan 2024 sayısında yayınlanmıştır. Abonelere özel çok daha fazla içerik için şimdi size özel tekliflerimizi inceleyin!