Başarılı insanlar, mesele hazzı ertelemek ve uyaranlara karşı koymak olduğunda şeytana bile pabucunu ters giydirir. Sorumlulukları söz konusu olduğunda, muhtaç oldukları kudreti adeta damarlarındaki asil kanda buluyorlar. Çok cesur ya da korkusuz olduklarını söylemiyorum. Zaten cesaret, korkusuz olmak demek değil ki? Bilakis korkuyu kabul edip üstüne gitmek… Steve Jobs kalibresinde başarılı bir dostum şöyle söylemişti: “Esas başarılı insanlar, çevresindeki herkes tek tek pes ederken sebat etmekte ısrar edenlerdir.” Uzun lafın kısası, başarılı insanlar zihinsel olarak dayanıklı olur. Mental olarak güçlü olmaları öyle doğdukları ya da hiçbir zaman dibe vurmadıkları anlamına gelmiyor elbette. Keza 30 yaşından sonra teniste 24 Grand Slam şampiyonluğu kazanan Novak Djokovic’e göre de zihinsel dayanıklılık bir lütuf değil. Dayanıklılık, çok emek istiyor. Hani hedefe kitlendiğiniz anlar vardır ya. İnanın, öyle anlarda içimde fırtınalar kopuyor. Çünkü en büyük savaşı daima kendi içimde veriyorum. Spor dünyasında sık sık karşılaştığım, “Sadece olumlu düşün, iyimser ol, şüpheye fırsat verme” gibi telkinlerden de hiç hoşlanmıyorum. Bence bu insan doğasına aykırı. Şampiyon olanla olmaya çalışanlar arasındaki fark ne biliyor musunuz? Olumsuz duyguları uzun süre yönetebilmeleri. Ben de görece daha kısa süre becerebiliyorum. Ne zaman böyle bir kriz anı yaşasam bunu kabulleniyorum. Belki o an kortta çığlık atıyorum. Ama sonra hemen kendime geliyorum. Bilim de duyguları kabullenme yaklaşımını destekliyor. 2012 yılında Personality and Social Psychology Bulletin’de yayınlanan bir çalışma, öz şefkatin, yani zaafları, başarısızlıkları ve hataları hayatın doğal bir parçası olarak görmenin, bireyi bu zorlu duyguların üstesinden gelmek ve performansını artırmakta daha iyi motive edebileceğini gösteriyor.Keza felsefe de aynısını söylüyor. Mesela meşhur Stoacılar… Bu ekolün düşünürleri başınıza gelenleri değil, sadece bu olaylara vereceğiniz tepkileri kontrol etme gücünüz olduğunu söyler. Kızmak, korkmak, gergin olmak ya da hayal kırıklığına uğramak… Bunlar yakalanmamak için kaçmanız gereken duygular değil ki. Zaten ne kadar kaçınsanız da gelir sizi bulurlar. İşin sırrı, bu duygular sizi kıskıvrak yakaladığında önce kendinizi resetlemek, sonra da bu duygulara sebep olan asıl meseleyi keşfedip çözmeye çalışmakta saklı.Tabii hemen soruyorsunuz: “Peki nasıl?”Djokovic işe derin bir nefes alarak başlıyor. Bir tane daha. Sonra bir tane daha… Bir sonraki adımı atmaya hazır olana dek nefesine yoğunlaşan şampiyon derin nefes almanın duyguları kontrol etmenin en kolay ve etkili yolu olduğunu söylüyor. Nefes düzenlemeyi sakinlik ve odaklanmayla ilişkilendiren Djokovic’e göre, bunun için hem zihnini hem de bedenini eğitmek gerekiyor. Söylediğine göre, bugüne kadar pek çok şüphe ve zorluğun üstesinden gelmiş. Sıkıntılar, dikkatini dağıtan bir sürü olay ve en önemlisi de keşkeler. Oysa geçmiş başarıları düşünmek güven ve inancı tazeliyor. Ama en önemlisi de hissettiğiniz her duyguyu kucaklamak, normal ve insani kabul etmek. Djokovic tecrübelerini şöyle dile getiriyor: “Eskiden bu duyguları görmezden gelip zihnimde yankılanan çığlıkları bastırmaya çalışıyordum. En büyük değişimi, duygularımı kabullenmeye öğrendiğimde yaşadım. Bu duyguları bir motivasyon kaynağı olarak görmeye başladım. Böylece çetrefilli anların üstesinden gelebilmeye; daha mutlu, anda ve neşeli hissetmeye başladım.”Bir deneyin. Bir daha canınız sıkıldığında bastırmak yerine, mutsuzluğu dibine kadar yaşayın. Zaaflar, başarısızlıklar ve hatalar hayatın bir parçasıdır. Lütfen duygularınızı marjinalleştirmeyin. Zira bu insan olmaya özgü, son derece normal bir tepki. Kendinizi yatıştırmak için birkaç derin nefes alın. Araştırmalar, alınan iki kısa nefesin üstüne uzun bir nefes vermenin kandaki oksijen seviyesini düşürdüğünü, kalp atış hızınızı yavaşlattığını ve daha sakin, daha az gergin ve daha odaklanmış hissetmeyi sağladığını gösteriyor.Sakinleyince, huzursuzluk veren o duygudan uzaklaşıp çözüme odaklanın. İnsan hislerine hiçbir zaman tam anlamıyla laf geçiremez ama en azından tepkilerine geçirebilir. Zaten asıl mesele de işte bu.Orijinal yayın tarihi: 19 Aralık 2023Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.