Yapay zekâ geride bıraktığımız yılı fırtına gibi kasıp kavurdu. Etkilemediği tek bir sektör kalmadı. Son zamanlarda hemen her alandan yöneticiler arasında en sık duyduğum tartışmalar, yapay zekânın şirket kültürünü şekillendirirken işletmelere ne gibi değerler kattığı hakkında oluyor. Yapay zekânın şirket kültürüne getirdiği büyük değişimleri düşünürken en derin insani unsuru, yani duyguları da mutlaka göz önünde bulundurmalıyız. Kendinize bir sorun: Yapay zekâ dendiğinde hangi duygularınız hareket geçiyor? Pek çoğumuzun cevabı ya heyecan ya da korku oluyor. Fayda ve imkânlar gibi kazanım hanesine yazabileceklerimizi düşündüğümüzde heyecanlanıyor, kaybedebileceklerimizi düşündüğümüzdeyse ürküyoruz. Kontrolü, gizliliği ve mahremiyeti kaybetmekten ve hatta insan olarak değerimizi kaybetmekten bahsediyorum. Bunları düşünmek bizi korkutuyor.Yakın zamanda, metin yazarı ve iletişim uzmanı bir arkadaşım yapay zekâ karşısında zaman zaman kendisini değersiz hissettiğini söyledi. Aslında bu hiç de şaşırtıcı değil. Üretken yapay zekânın artık insan dokunuşu olmadan da içerik üretebildiğini düşününce, dostumun bu yeni rakibinden korkmasını gayet iyi anlıyorum. Tırnaklarıyla kazıya kazıya inşa ettiği 20 yıllık heyecan verici kariyerin ardından, yerini teknolojiye bırakmak zorunda kalma ihtimaliyle başa çıkmaya çalışıyor. Arkadaşımın bu duyguları, yapay zekâ nedeniyle insana atfedilen değeri kaybetme korkusunun en net tezahürü olsa gerek. Yapay zekâ işimi elimden alacak kadar güçlü mü?İnanın bu konuda yalnız değilsiniz. Yapay zekânın girdiği her işletmede çalışanlar bu kaygıyla mücadele ediyor. Birinci adım “Yapay zekâ işimi benden alacak mı?” sorusuyla yüzleşmek. Ardından bir dizi farklı soru geliyor elbette. Mesela, “Şirket nezdinde kendimi nasıl vazgeçilmez kılarım?” Liderler olarak çalışanların cevap aradığı bu gibi soruların kökenindeki duyguları anlamazsak, yapay zekâyı da başarılı bir şekilde iş kültürümüze adapte edemeyiz. Ama korkuyu anlamak da tek başına yeterli değil. Bu mesele karmaşık olmakla birlikte son derece bilinçli ve kasıtlı bir ortak irade gerektiriyor. Bireyler kadar şirketler ve devlet kurumları da kolektif bir sorumluluk duygusuyla elini taşın altına koymak zorunda.Peki bireysel olarak ne yapmalıyız? Yapay zekâyı kendine ait gerçeklerle görmeyi öğrenmeliyiz. Yani ona sadece kendi duygu ve yargılarımızın merceğinden bakmayı bırakmalıyız. Psikolojide duygu-düşünce ilişkisini açıklamak üzere geliştirilmiş çok sayıda teori var. Duyguları doğuran düşüncelerimiz mi? Yoksa tam tersi mi? Benim kişisel fikrim, düşüncelerimin duygularımı yönlendirdiği şeklinde, özellikle iş hayatimda. Ne zaman belirli bir konuda düşünme şeklimi bilinçli olarak değiştirsem, düşüncelerim işime yarayacak bir duygu yaratıyor ve ben de eylemlerimi bu duyguya göre düzenleyebiliyorum.Korkularınızı heyecana dönüştürmeye ne dersiniz?Yapay zekâyla yüzleşmenin ilk yolu, kafada kurmak yerine eyleme geçmek. Öncelikle düşüncelerinizi kontrol etmeye çalışın. Bu, duygularınızın sizi olumlu etkilemesini sağlayacak. Bu süreci sizler için kolaylaştıracak bazı önerileri paylaşmak istiyorum. Yeni beceriler edinme yeteneği. Yeni teknolojilerin hayatımıza girişiyle her işin yapısı değişiyor. Benim işim teknoloji tabanlı değil, beni etkilemez diye düşünmeyin. İster inşaat mühendisi ister tasarımcı olun ya da arkadaşım gibi yazar… Günümüzde teknoloji her işin doğasını değiştiriyor. Peki böyle bir dünyada sizi başarılı kılacak yegâne unsur ne olacak? Kesinlikle yeni beceriler edinme yeteneği. Sadece yapageldiğiniz işle ilgili becerilerden bahsetmiyorum. Kendinizi geleceğe nasıl hazırladığınız da bu konuyla ilgili. Sürekli öğrenme, beceri geliştirme ve gelişme arzusu günümüz işgücü açısından oldukça önemli.Kabiliyetlerine dair farkındalık. Yapay zekâ dudak uçuklatan potansiyele sahip olsa da insanların sahip olduğu becerileri geliştirmeye yarayan bir araçtan fazlası değil. Tekrarlayan ve sıkıcı görevleri bizler adına yerine getiriyor. Bu sayede yaratıcılık, empati ve eleştirel düşünceyle kişisel farkımızı gösterebileceğimiz daha katma değerli işler için bize zaman kazandırmaktan başka bir şey yapmıyor, ki bu da kişisel tatmin ve üretkenliği artırmaya hizmet ediyor. Arkadaşımın durumla nasıl baş ettiğini merak ediyor musunuz? Senaryo yazarken yapay zekâyı “kullanıyor” ve insana ait güçlü yanlarına odaklanıyor. Yapay zekâ metni yazabilir ama mesajın ne zaman, nasıl verileceğine, sosyal ve politik dinamikler açısından nasıl işlenmesi gerektiğine ve toplum algısını doğru yönetmek için ne yapılacağına hâlâ arkadaşım karar veriyor.Kişiselleştirilmiş öğrenme araçları. Teknoloji sayesinde becerilerimizi geliştirmek ya da pekiştirmek için ihtiyaç duyduğumuz öğrenme araçlarına erişmek çok daha kolay. Günümüzde kendini geliştirmek isteyenler için sonsuz fırsat ve seçenek var. Eğer bu kişiselleştirilmiş gelişim meselesine yeterli zaman ve emek harcarsanız, iş hayatında fark yaratma konusunda önünüzde pek engel kalmayacağını rahatlıkla söyleyebilirim. Böylece yazı boyunca bahsettiğim korkulardan da arınabilirsiniz. Her şeyi çalışandan beklemek de son derece büyük bir haksızlık olur. Şirketler de çalışanlarının yapay zekâya dair algı ve duygularını yönetmesine yardımcı olmak için harekete geçmeli. Dile kolay diyorsanız, çok haklısınız. Bir sonraki yazım tam da bu konu üzerine olacak.Orijinal içerik İngilizce olarak 29 Ocak 2024’de yayınlanmıştır. Metin, köşe yazarının kişisel görüşlerini içerir, çalıştığı kurum ile bir bağlantısı yoktur.Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.