Teknolojinin hızla ilerlediği bu dönemde zihinlerde korkuyla beraber o sorular yankılanıyor: “Eyvah, yapay zekâ işimi elimden alacak. Ben ne yapacağım? İnsanlar işsizler ordusuna mı dönüşecek?”Bu kaygıyı anlıyor, haklı da buluyorum. Lakin her şeyin daha iyi olacağına sizi temin edebilirim. Nereden mi biliyorum? Tarihten elbette. Tekerlekten tutun da matbaaya, yazıya, elektriğin icadına kadar geçen süreçte insanlar benzer şeyler hissetmemiş miydi? Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişteki olayları düşünelim. Biz bu hikâyeyi daha önce okuduk, değil mi? İşte bu yüzden endişeye mahal yok. Esasen hissettiğimiz bu korku teknolojinin getirilerinden değil, statükoyu bozmanın getirecekleri ve bilinmezlikten kaynaklanıyor. Tabii ki her değişim korkutucu. Değişim isteyenlerin sayısı ne kadar çoksa değişmek isteyen de o kadar azdır. Çünkü değişim zordur, emek ve çaba ister. Peki yapay zekânın korkutucu yanları yok mu? Tabii ki var. Bunların da temelde iki ana nedene dayandığını gözlemliyorum. Öncelikle, geçmişteki teknolojik gelişmelere dönelim. Ne olmuştu? Sanayi toplumunda yoğun şekilde yaşanan verimlilik arayışı sonucu firmalar daha az maliyetle daha çok ürün alacakları iş ve emek kaynaklarına yönelmişti. Bu da on kişinin yaptığı bir işi artık üç kişi yapabildiğinden geri kalan yedi kişinin işten çıkarılmasıyla neticelendi. İkincisiyse yapay zekâya dair korkular. Terminatör gibi distopik gerçekliği gözümüzün önüne seren filmlerde yapay zekâ, bir tür şeytani varlık olarak insanlıkla güç savaşı içindeydi. ChatGPT benzeri araçların hızla ortaya çıkması ve insan makine ayrımının gittikçe bulanıklaşması bu senaryonun gerçekleşme ihtimalini gözler önüne seriyor. Hatırlarsanız geçen yıl Elon Musk, tüm yapay zekâ geliştiricilerini yavaşlamaya davet etmişti. Open AI’ın ilk yatırımcısı olan ve bu projeyi kâr amacı gütmeyen bir oluşum olarak destekleyen Musk’ın bu adımı, Open AI’ın Microsoft’la ortaklığının ticari bir modele kaymasının ardından gelmişti. Hatta bu olumsuz senaryoları önlemek için bir çalışma yapma çağrısında bulunmuştu. Bu iki ana sebep bile yapay zekâdan korkmak için yeterli olabilir.Peki o zaman ne yapacağız? Korkmaya devam edip yeni teknolojik gerçeklikle yüzleşmekten kaçınacak mıyız yoksa yenilikler sayesinde bir dönüşüm fırsatı arayışına mı çıkacağız? Tam da bu noktada kıtlık ve bolluk zihniyetinden söz etmek gerek. Kıtlık zihniyeti, var olan kaynakların sonlu olduğuna inanır ve bir kişinin kazancının başkasının kaybetmesi anlamına geldiğini düşünür. Bu şekilde baktığımızda yapay zekânın getirdiği verimlilik artışı da çalışanların işini kaybetmesi anlamına gelir. Bolluk zihniyetiyse kaynakların sonsuz ve herkesin aynı anda kazanabilmesinin mümkün olduğunu söyler. Ben, yapay zekânın tam da bu bolluğu sağlamada müthiş bir araç olduğunu düşünüyorum.Yapay Zekâyı İnsandan Ayıran Unsur: BilinçYapay zekânın, becerimiz olmayan veya imkânların el vermediği birçok alanda bize yeni iş kolları açtığına, kendimizi keşfetmek için hiç olmadığı kadar deneme, yanılma ve öğrenme imkânı verdiğine inanıyorum. Bu şekilde bakınca da işleri elimizden almasının iyi bir şey olduğunu ve insanı robotlaştıran sanayi toplumunun, otomatik hâle gelen işleri robotlara devrederek insanları özgürleştirmesinin mümkün olduğunu düşünüyorum.Düşünün ki kabiliyetli ve yüksek kapasiteye sahip bir insan, potansiyelinin çok altında işlerde çalışıyor. Ürün paketlemek, kahve yapmak, rezervasyon almak gibi ezbere ve otomatize işleri yapay zekâ zaten çok daha verimli bir şekilde yapıyor. Üretken yapay zekâ, bunun biraz daha ötesine geçerek yaratıcı metinler yazabiliyor, resimler çizebiliyor, müzikler besteleyebiliyor, şiir ve makaleler, hatta kendisi gibi yeni programlar yazabiliyor. Hatta tüm bunları birçok insandan çok daha iyi yapıyor. Ancak önemli nokta şu ki yapay zekâ bunların hiçbirini kendi başına yapmıyor. Neyi, neden yaptığını bilmiyor. İnsanı yapay zekâdan tam da bu bilinç ayırıyor. Dolayısıyla rekabet yapay zekâyla insan arasında değil. Aksine, yeni işler yapmak veya halihazırda yaptıklarını daha iyi yapmak için yapay zekâyı kullananlarla hiç kullanmayanlar arasında. Benzer şekilde, korkutucu olan da teknolojinin kendisi değil, teknolojiyi üreten ve bunu kullanan insanlar. Geleceğin bir ütopya mı distopya mı olacağı da bu araçları geliştirenlerin elinde. Ancak cin şişeden bir kere çıkınca dünya artık değişmiştir ve geri dönüşü yoktur. Tek bir şey kesin, o da bu teknolojiyi anlayan ve kendi faydaları için kullananların, ondan korkup uzak duranlar ve durumdan şikâyet edenlerden her zaman daha ileride olacakları gerçeği. Nitekim Elon Musk, çağrısının karşılık bulmadığını görünce yeni yapay zekâ teknolojileri ve araçları geliştirme yoluna gitti. Yapay Zekâyla Daha Fazla Hayal Gücü, İlham Ve MerakKendimi hep resim konusunda yeteneksiz olarak gördüm. Ama şimdi yapay zekâyla hayal gücümü kullanarak resimler üretiyor ve bunları büyük bir keyifle paylaşıyorum. Yapay zekâ benim daha yaratıcı olmama ve daha önce yapamadığım içerikler üretmeme imkân veriyor.Yapay zekâ, düşünebilen herkese hayal gücünü bu zamana dek hiç olmadığı kadar kullanma olanağı tanıyor. Üstelik bu yalnızca yetenekli olanlara sunulan bir ayrıcalık değil, düşünebilen herkes için Ezbere hayatlardan çıkmayı ve kendini ifade etme şeklini keşfetmeyi teşvik ediyor.Eskiden teknoloji hayal gücümüzün gerisindeydi. Jules Verne, romanlarında çağının çok ilerisinde teknolojileri hayal ediyordu. Ama teknolojinin bu hayallere ulaşması yüz yıl aldı. Şimdiyse teknolojiyle neler yapacağımızı hayal bile edemiyoruz. Hayallerimizin çok ötesinde ve dolayısıyla yatırım yapmamız gereken yer daha fazla hayal gücü, daha fazla ilham ve daha fazla merak.İnsanları korkutan yapay zekâ değil, ezbere hayatlarından sıyrılmak.ChatGPT’nin yaratıcıları dahi bu teknolojinin yapabildiklerini kullanıcıların yaptığı denemeler sayesinde keşfediyor ve öğreniyor. Bir karikatürü veya espriyi paylaşıp komik olanın ne olduğu sorulduğunda yapay zekâ araçları insanların fark edemediği noktaları söylüyor. Open AI mühendisleri, ChatGPT’nin bu kabiliyetini bilmediklerini ve yeni becerileri keşfettikçe tıpkı bizim gibi kendilerinin de şaşırdığını söylüyor.Tüm bunları düşününce, insanları asıl korkutan şeyin ezbere hayatlardan sıyrılıp kendilerini keşfetme yolculuğuna çıkmak olduğunu düşünüyorum. İşini kaybetmek ya da kaybetme korkusu yaşamak oldukça kötü bir durum. Öte yandan yapay zekâyı bir tehdit olarak görmektense müttefik olarak görerek işinizi daha iyi yapmak veya daha önce yapamadığınız yeni işleri, yetenekleri keşfetmek mümkün.O hâlde bugün sizleri korkunuza rağmen bir adım atmaya, işinizi bilerek ve isteyerek yapay zekâya devretmek için harekete geçmeye ve yapay zekâ işinizi devraldığında ne yapacağınızı bu süreçteki denemeleriniz ve öğrendiklerinizle keşfetmeye davet ediyorum.Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.