Bugünün dünyasında çalışan yolculuğu, organizasyonun kültüründen liderlik anlayışına, teknolojik altyapısından toplumsal sorumluluk vizyonuna kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Kurumla kurulan ilk temastan işe alım sürecine, gelişim yolculuğundan ayrılış anına ve hatta sonrasına kadar uzanan bu bütünsel süreç; duygularla, değerlerle ve anlamla şekilleniyor.Ancak bugün, bu alana biraz daha geniş bir perspektiften bakmayı öneriyorum: Geleceğin çalışan deneyimini tasarlamak!Bir Adım İleri: Bugünden GeleceğeMevcut düzende şirketlerle olan yolculuğumuz genellikle bir tanışmayla başlıyor; işe alım süreciyle devam ediyor, ardından kariyer basamaklarında -özellikle yöneticilik yolunda- ilerlemeye çalışıyoruz. Bu süreçte hem anlam arıyor hem kendimizi geliştiriyoruz, zamanla yollar ayrıldığında ise edindiğimiz deneyimle bir sonraki durağımıza, yeni bir işe geçiyoruz. Peki ya gelecekte? Belki işe alım sürecinden önce şirketlerle ortak bir üretim deneyimi yaşayacağız; birlikte çalışıp o işi almayı değerlendireceğiz. Belki bireyler tek bir kuruma bağlı çalışmak yerine , farklı kurumsal ağlara bağlanan çoklu üyelik modelleriyle çalışacaklar. Ya da insanlar artık görev tanımlarına göre değil, yaratmak istedikleri etki üzerinden pozisyon seçecekler. Çalışan deneyimine dair böylesi alternatif gelecekleri düşünebilmek için bugünün kalıplarının dışına çıkmak gerekiyor.Kurumların trendlere yetişmeye çalışmak yerine sadece bugünün değil, geleceğin de ihtiyaçlarını gözeterek özgün bir şekilde kendi kültürlerini tasarlamaları gerekiyor. Çalışan deneyimi işe ilk temasla başlayıp ayrıldığı güne kadar devam eden; duygularla, değerlerle ve etkiyle şekillenen bir yolculuk.. Ancak gelecekte bu yolculuğun sıralaması bile değişebilir - belki yolculukların sırasının değiştiği bir gelecek olacak.Peki biz neyi inşa etmek istiyoruz? Bu seride “Geleceğin çalışan deneyimi nasıl düşünülmeli ve nasıl inşa edilmeli?” sorusuna spekülatif dizayn ile cevaplar arayacağız.Geleceğin Normlarıyla DüşünmekÇalışan deneyimine dair daha fazla gelecek tahmini yapmak yerine, geleceği tasarlamayı öğrenmemiz ve pratik etmemiz gerekiyor. Kullandığımız kelimeler, içinde bulunduğumuz gerçekliği yansıtır. Ancak bu dili biraz çeşitlendirdiğimizde ve yeni kavramlarla düşünmeye başladığımızda, yeni normların da mümkün olabileceğini fark ederiz.Bu bakış açısıyla, kurumların geleceğin çalışan deneyimini tasarlarken atabileceği ilk adım geleceğe dair sinyalleri dikkatle okumaktır. İkinci adım ise bugünden yola çıkarak, içinde yaşadığımız ve gelecekte bizi bekleyen normları sorgulamaktır.Geleceğin Çalışan Deneyimi ManifestosuGeçtiğimiz dönemde gerçekleştirdiğimiz “Spekülatif Dizayn ve Koçluk Yaklaşımı ile Geleceğin Çalışan Deneyimi” atölyesinde, tam da bu noktadan yola çıktık. Bugünün normlarını birlikte inceledik, geleceğe dair alternatifleri hayal ettik ve sonunda ekipler “Geleceğin Çalışan Deneyimi Manifestosu’nu” kaleme aldılar.Bugünün çalışan deneyimi anlayışı, genellikle “çalışan bağlılığı”, “işveren markası”, “esnek çalışma”, “hibrit sistemler”, “insan kaynakları departmanları”, “yetkinlik bazlı işe alım” gibi kavramlar etrafında şekilleniyor. Bu başlıkların altını dolduracak çalışmalar ve politikalar geliştiriyoruz.Peki ama gelecekte ihtiyaç duyacağımız kavramlar bunlar mı olacak?Manifestoda, mevcut normlar yerine gelecekte tercih edilebilecek değerleri birlikte tasarlamanın mümkün olduğunu; bu sürecin çalışan deneyiminin geleceğini şekillendirmede güçlü bir zemin oluşturduğunu ortaya koydu.Çalışan, Çalışan Bağlılığı, Esnek ÇalışmaÖrneğin, “çalışan bağlılığı” kavramı aslında kime hizmet ediyor? Bu kavram çalışanın varlığının görüldüğü ancak esas odağın kuruma sürdürülebilir fayda sağlayacak bir bağlılık yaratmak olduğu hissi doğuyor. Oysa geleceğin çalışanı belki de bağlılık değil, özgürlük talep edecek ve ‘’çalışan bağlılığı’’ yerini gelecekte “çalışan özgürlüğü” normuna bırakacak. Benzer şekilde “esnek çalışma” bugünkü haliyle çoğu zaman belirli kurallar içinde tanımlanan, sınırları çizilmiş bir ayrıcalık olarak karşımıza çıkıyor. Oysa zaman ve mekân kavramlarının ötesine geçerek, bireyin kendi ritmine, yaşam döngüsüne ve üretkenlik modeline uygun bir şekilde “yaşam öncelikli iş modeli” gelişebilir.Bireylerin etki alanlarını ve yeteneklerini maksimize edecekleri şekilde aynı anda birden fazla kurumla işbirliği yaparak “çalışan” değil, “ortak üretici” olduğu bir gelecek hayal edebiliriz.Tüm bu kavramları yeniden düşünmek, çalışan deneyiminin geleceğine hazırlanmanın önemli adımlarından biri.Geleceğin Çalışan Deneyimine Konu Olacak Başka Neler Var?Sürdürülebilir yaşam becerileri, ekstrem doğa olaylarıyla başa çıkma, yapay zekâ ile dönüşen rollere uyum… Tüm bu başlıklar yalnızca bireysel dayanıklılığı değil ,kurumsal esnekliği de test ediyor. Bununla birlikte, emeklilik sisteminin yeniden yapılandırılması, yaşlanan nüfusun iş ve toplumsal yaşama yeniden kazandırılması, işyerlerinde yaş ayrımcılığına karşı çözümler geliştirilmesi, ileri yaşlardaki çalışanların gelişimini destekleyecek ekstra kaynaklar yaratılması ve kuşaklar arası etkileşimi teşvik eden yapıların kurulması da çalışan deneyimi tasarımının önemli gündemlerinden biri olacaktır.ChatGPT gibi araçlarla bilgiye ulaşım kolaylaşmış, yakında yapay zekâ destekli takım arkadaşlarımızla çalışmaya hazırlanıyor olsak da evrimsel yolculuğumuza insan olarak devam ettiğimiz sürece deneyimsel öğrenmenin ve kişisel temasın yeri kolay kolay dolmayacak gibi görünüyor.Ve elbette ofisler…Tek merkezli ofis anlayışından, farklı şehirlerde insanları bir araya getiren ortak çalışma alanlarına geçiş, çalışan deneyimini mekân odağında yeniden şekillendirebilir. Bu dönüşüm Türkiye’nin deprem gerçeği düşünüldüğünde, yalnızca bugünün değil geleceğin de en kritik yatırımlarından biri olabilir.Çalışma dünyasının geleceği konusunda önemli düşünce önderlerinden biri olan ve London Business School’da işletme uygulamaları üzerine dersler veren Lynda Gratton, “Çalışma Yaşamını Yeniden Tasarlamak” adlı kitabında, iş hayatında zaman ve mekân kavramlarının yeniden tanımlanmasından bahsediyor.Evde odaklanamayan ancak uzaklık gibi sebeplerle ofise gitmeyi de tercih etmeyen çalışanlar için mahalle bazlı paylaşımlı ofisler, yüksek koordinasyonla çalışması gereken proje ekiplerine yönelik olarak raylı sistem hatlarına yakın konumlandırılmış uydu ofisler, ve ilham verici, temiz havaya erişimi olan inovasyon merkezleri şeklinde planlanmış merkez ofisler gibi yeni yaklaşımlar öne çıkıyor. Bu örneklerin tamamı, pandemi sürecinde kurum kültürünü yeniden şekillendiren Fujitsu'nun uygulamalarından alınmıştır.Geleceğin çalışan deneyimini düşünürken Gratton’ın vurguladığı gibi “su sebili başındaki sohbetler” gibi insanları nasıl yakınlaştırdığı, burada kurulan bağların ve oluşan bilgi ağının şirketin hem sosyal kültürünü hem de yenilik üretme kapasitesini nasıl beslediğini de unutmamak gerekiyor. Bu nedenle şirketteki açık ve örtük bilginin ne olduğunu, bağların nasıl kurulduğunu ve bilginin nasıl aktığını anlamamız ardından bu sürecin dijital, hibrit, belki hologramik yeni yollarını keşfetmemiz gerekecek.Spekülatif tasarım ve profesyonel koçluk yaklaşımını bir araya getirerek oluşturduğumuz “geleceğin çalışan deneyimi” kiti ve programı, kurumlara bugünü yeniden düşünme ve geleceğe dair özgün, anlamlı değerler inşa etme imkânı sunuyor.Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.