Belirsizlik ve hız yeni normumuz. Hepimiz kendimizi ve şirketlerimizi değişen koşullara hızla adapte edebilecek formüllerin peşindeyiz. Bu formülleri keşfedebilmenin; yılmazlık, dayanıklılık ve çeviklik gibi olası çözümlerin temelinde yatan yaklaşım ise gelişim odaklı zihin yapısı (growth mindset). Bu yaklaşım, öz kontrol duygusu, adaptasyon kabiliyeti ve organizasyonların devamlılığında kilit rol oynuyor.Gelişim odaklı yaklaşımı, herhangi bir t1 anında karşılaştığımız ve o anda üstesinden gelebilme kapasitemizin olmadığını düşündüğümüz bir zorluk karşısında “Bu beni aşıyor.” değil “Sorun bu. Bu sorun karşısında yapabileceğim ne var?” demek olarak tanımlayabiliriz. Böyle bir düşünsel yaklaşımda odak, karşılaştığımız zorluğun boyutu ya da kapasitesi değil. Odak, kendi kapasitemiz ve t0-t1 arasında yeterince geliştiremediğimiz bu kapasitenin bundan sonrasında geliştirilebilir olduğu gerçeği.Farklı disiplinlerde bu tanımlamanın farklı varyasyonları ile karşılaşmak mümkün. Örneğin varoluşsal psikoterapi alanında bu yaklaşım, kişinin kendini kader alanından (kontrol edilemeyen dışsal koşulların alanından) kontrol alanına (kendi kapasitesi ve becerileri ile ilgili alana) çekebilmesi olarak ifade ediliyor. Başarı veya başarısızlık kişinin kim olduğuyla değil, o andaki kapasitesi ile ilişkilendiriliyor.“Performansım = Benliğim” yanılgısından uzaklaşmakBaşarı ve başarısızlık anlık ve geçici durumlar. Benliğimizle ve kim olduğumuzla doğrudan bir ilintileri yok. Ancak çoğu zaman, özellikle yetiştirilme tarzı ve çocukluk döneminde kişiye yüklenen üstün performans beklentileri gibi durumlar nedeniyle performansımızla benliğimiz arasında kurgusal bir bağlantı oluşturabiliyoruz. Gelişim odaklı yaklaşım ise kötü performansın sizin benliğiniz ya da karakterinizle ilişkili, değiştirilemez bir noktadan kaynaklanmadığını, yalnızca “t anındaki gelişime açık kapasitenizden” kaynaklandığını, o durumla ve anla ilgili bir mesele olduğunu idrak etmemizi sağlıyor. Elbette bu ayrımı ortaya koyabilmek, bu gibi durumlara dair yüksek bir farkındalığa sahip olmayı gerektiriyor.Gelişim odaklı zihinde davranış değişimiKüçük yaşlarda, zorlandığınız bir konuda size yüreklendirici bir konuşma yaparak isterseniz kendinizi geliştirebileceğinize inandıran bir öğretmeniniz olmuştur. Böyle bir durumda, belirli bir vade sonunda olumlu sonuçlar alacak olmanızın en önemli nedeni, becerilerinizin geliştirilebileceğine dair inanç ve bu inancı takip eden motivasyon. Nörobilim de bu savı kanıtlayan bulgular sunuyor. İnançlarla davranışlar arasında kuvvetli bir bağlantı var. Bir durumun gerçekleşebilme ihtimaline (bu vakada, büyümenin ve gelişmenin kişinin kendi kontrolünde olduğuna) dair inancın davranışlara yansıması sonucunda, inancı destekleyen yöne doğru evriliyoruz.Amerika’da 7. sınıf öğrencileri ile yapılan bir çalışmada, öğrenciler beynin çalışma sistemi ve beceriler üzerine bir eğitime dahil edilmek için iki gruba ayrılıyor. Kontrol grubundaki öğrencilere hafıza sisteminin çalışma biçimi anlatılırken deney grubuna ise beyin plastisitesi (beynin kendini geliştirebilme kapasitesi) ve bu özelliğin okuldaki çalışmalarında işlerine nasıl yarayabileceği açıklanıyor. Sonuçlar iki grubun davranış, motivasyon ve başarı düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık oluştuğunu gösteriyor.Beynin kendini geliştirebilme kapasitesiyle ilgili bilgi alan grupta verilen göreve dair motivasyon ve gösterilen çaba, kontrol grubunun üç katına çıkıyor. Uzun vadede ise deney grubundaki öğrencilerin notlarında açık bir yükselme olduğu görülüyor. Özetle insan beyninin ve becerilerinin geliştirilebilir olduğunun sözlü olarak anlatılması bile kişinin gelişim odaklı yaklaşıma geçmesine ve davranış değişikliğine neden oluyor.Gelişim odaklılık rasyonel, değişmezlik odaklılık duygusal tepkilere neden oluyorGelişim odaklı yaklaşımın karşıt ucunda değişmezlik yaklaşımı yer alıyor. Bu bakış açısına sahip kişiler, kendilerinin ve diğerlerinin becerilerini ve kapasitelerini sabit olarak algılama ve bu nedenle başarı ve başarısızlıkları kişiselleştirme eğilimindeler. Bazı nörobilim çalışmaları, bu iki gruptaki kişilerin başarı ve başarısızlık durumlarında beyinlerinde oluşan tepkilerin birbirinden oldukça farklı olduğunu ortaya koyuyor.Bu konu üzerine yapılan araştırmalardan birinde, deneye katılan kişilere yaptıkları bir aktivite sonrasında kötü performans gösterdikleri geribildirimi veriliyor. Geribildirim sonrasında değişmezlik odaklı zihne sahip kişilerin beyinleri, gelişim odaklı zihne sahip kişilere kıyasla çok daha güçlü bir aktivite gösteriyor. Yani bu kişilerin beyinleri başarısızlık karşısında diğer gruba kıyasla çok daha güçlü tepkiler veriyor.Farklılık sadece tepkinin gücüyle de sınırlı kalmıyor. Değişmezlik odaklı kişilerde aktive olan beyin bölgesi duygusal tepkilerle ilişkili olan ön ACC bölgesi iken, gelişim odaklı grupta üst ACC bölgesi olarak adlandırılan ve bilişsel bilgileri işlemekle sorumlu olan bölge aktive oluyor. Bu durum, değişmezlik odaklı zihne sahip bireylerin başarısızlık karşısında duygusal tepkiler vermelerine neden oluyor. Gelişim odaklı zihne sahip bireylerde ise daha rasyonel tepkilerin ortaya çıktığı tespit ediliyor. Gelişim odaklılık, kişinin bilişsel kaynaklarını duygusal süreçlere değil, hatanın neden gerçekleştiğine dair mantıksal bir düşünme sürecine yönlendiriyor.Bilinçli FarkındalıkTüm bu detayların arasında dikkat etmemiz gereken bir diğer konu ise “zihin” ya da “yaklaşım” kavramlarının ne olduğu, nasıl fırsatlar ve tehditler barındırdığı. Elbette kendimize zarar verecek olan bir düşünme ya da bakma biçimini bilinçli olarak benimsemiyoruz. Genellikle otomatik olarak işleyen bu süreçlerin farkında dahi olmuyoruz. Bu nedenle bu anlamda bir farkındalık geliştirmek ve zaman zaman durup düşünmek oldukça önemli. Hayata karşı geliştirdiğimiz bakış açıları yalnızca dış dünyayı nasıl gördüğümüzü değil, aynı zamanda o dünyadan içeriye hangi bilgileri seçerek aldığımızı da etkiliyor. Eğer gelişim odaklı bir zihne sahip değilseniz herhangi bir probleme karşı geliştirdiğiniz otomatik tepki de başarısızlık, beceriksizlik ya da yetersizlik düşünceleri üzerinden işliyor. Yerleşik düşünce kalıpları ve perspektiflerden çıkmak, olaylara yukarıda bahsettiğimiz geliştirilebilirlik lensinden bakmayı başarabilmek, bu zihniyet dönüşümünü gerçekleştirebilmek, bilinçli ve ısrarlı bir farkındalık gerektiriyor. Dolayısıyla karşılaşılan her meydan okumada, zorlukta ya da başarısızlıkta birkaç adım geri çekilerek gözünüzde hangi gözlükle olaylara baktığınıza dikkat etmek, gelişim odaklı bir zihne sahip olma yolundaki ilk adım.Hiçbir şeyin sabit kalmadığı bir dünyada en önemli becerilerden biri, böylesine kaygan bir zemin üzerinde gerçekleşen değişimleri lehimize çevirebilme becerisi. İnsanın en büyük gücü olan seçim yapabilme gücü de burada devreye giriyor. Bilimsel bulguların da geçerliliğini kanıtladığı gelişim odaklı bakış açısını seçmek ve bunu aldığımız kararlara “farkındalıkla” yedirmek, 21. yüzyılın devamlı değişen dünyasında işimize en çok yarayabilecek seçimlerden biri.Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.