2013’ün başında iki teknoloji girişimcisi, Aaron Swartz ve Jody Sherman, birbirinden habersiz intihar etti. Her ikisi de muazzam bir baskıyla karşı karşıyaydı. Ve her ikisi de depresyondan muzdaripti.Aslında bakarsanız bu, startup camiasının tam olarak anladığı bir konu değil. Ne de olsa “her koyun kendi bacağından asılır” düsturunu kültürün tam göbeğine yerleştirenler ta kendileri. Depresyona girdiğini kabullenmek, kendi kendine yardım edemediğini kabul etmek gibi bir anlayış hâkim. Nedense, başarılı insanların “kafaya takmayıverdiği” varsayılıyor.Ama kazın ayağı öyle değil.Bundan eminim. Hayatım boyunca tam üç kez ciddi depresyon atağı geçirdim. Kastettiğim şey keyifsiz birkaç gün ya da batmakta olan şirketin getirdiği baskı ve stres değil. Aylarca süren duygusal bir tükenmeden bahsediyorum.Son atağı ocakta yaşadım ve takatsızlıkla geçen ayların ardından, depresyonun mayıs civarlarında hafiflediğini hissedebildim. Sonbaharda haftada 80 saatten fazla çalışıyor, zamanın çoğunu yolda geçiriyor, atlattığım bisiklet kazasının yaralarının dinlenmeden geçmesini bekliyor ve uykumu yeterince alamıyordum. Genelde yalnız kalmak için tercih ettiğim koşuyaysa düzenli vakit ayırmıyordum. Ve vücudumun çaldığı tehlike çanlarına kulak kabartmam ekim ayını buldu. Ya da başka bir deyişle, böbrek taşım alınmak üzere hastaneye yatırılana kadar hiçbir belirtiyi dikkate almamıştım.Ocak ayında ağır depresyona teslim oldum. Neşem tam anlamıyla solup gitti. Şubattan nisana kadar kendimi yataktan çıkmaya, işteki birkaç şeyi halletmeye zorlayarak ve yatağa geri döneceğim anı dört gözle bekleyerek geçirdim.İşte depresyon insana böyle hissettiriyor. Ama hiç yargılamaksızın beni dinleyen, ihtiyacım olan zamanı ve alanı bana tanıyan bir eşim, dostlarım ve iş arkadaşlarım olduğu için çok şanslı hissediyorum. Geçmişte iki kere daha olduğu gibi, depresyon bir kez daha beni terk etti.Bu döngünün nasıl işlediğine kafa yoracak zamanım oldu. Fark ettim ki en yaratıcı dönemlerim, depresyon ataklarının hemen arkasından geliyor. Bence bu tesadüf değil. Çünkü bunu her yaşadığımda hayatımı basitleştirmek için birkaç adım atıp günlerimi daha rahat geçirmeye başlamış oluyorum.Akıl sağlığımı korumaya ve iyileştirmeye zaman ayırıyorum. Saati sabahın 5’ine kurmayı bırakıyorum ki uykumu alıp kendiliğimden uyanabileyim. E-postalarımı kontrol etmeme, internetten gündemi takip etmeme ve kimin nerede ne yaptığını incelememe orucuna girdiğim dijital şabatlar belirliyorum. Seyahate daha az, okumaya ve koşmaya daha fazla vakit ayırıyorum.Diğer bir deyişle, egemen startup kültürünün hayatımın dışına ittiği her şeyi yapıyorum. Ve rahatlıkla söyleyebilirim ki bu sayede yeni şirketler kurarken veya yatırım yaparken çok daha verimli oluyorum.Pek çok girişimci ve yatırımcı arkadaşım benzer duygular hissettiğini söylüyor. Temel mesele şu: Başarısızlık kabul görüyor, hatta fiyakanızı bile artırıyor. Yeter ki başarısızlığınızın otopsi raporuna yer verdiğiniz bir blog yazın ve yüzeye çıkmak için bulduğunuz stratejisini etkileyici bir destan olarak anlatmayı es geçmeyin.Ama depresyon, silmesi zor bir iz bırakıyor insanda. Duyduğumuz başarı hikâyelerinin hemen hepsi bir girişimcinin fiziksel ya da ruhsal sınırılarını nasıl zorladığını anlatıyor. Diyorlar ki dengesi bozulmuş, ama iyi anlamda.Yaşadıklarıma bakınca anlıyorum ki işin dayattığı bu dengesizliği sürdürmek imkansız. Böyle karanlık zamanları aşabilmenin tek yoluysa kendimi ve bakış açımı sürekli yenilemek. Yeniden başlamak, startup kavramının tam kalbinde yer alan bir unsur. Bunu en iyi girişimcilik camiasının anlamasını beklerim.Orijinal yayın tarihi: 2013 Temmuz/Ağustos SayısıKöşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.