Günümüzde hipertansiyon o kadar yaygın ki kendisinde veya birinci dereceden yakınlarında hipertansiyon olmayanlar bir elin parmağını geçmiyor. Ancak hipertansiyonu bu kadar önemli bir sağlık riski hâline getiren yalnızca görülme sıklığı değil, aynı zamanda kalp krizi ve felç gibi rahatsızlıklara neden olabilmesi. Buna rağmen, bu konuda ne toplumda ne de iş dünyasında yeterli farkındalık söz konusu. Özellikle hareketsizlikle tetiklenen hipertansiyonunun işgücü açısından ciddi bir tehdit yarattığını kavramakta gecikmemek gerek.Gelin hipertansiyonu ve işgücü için teşkil ettiği riski kısaca irdeleyelim.Hipertansiyon nedir?Yüksek kan basıncı hastalığı olarak tanımlanabilen hipertansiyon , atardamarlardaki kan basıncının normalden yüksek olması anlamına geliyor. Bugünkü verilere göre ideal kan basıncı 120 ve 80 mmHg’nın altında olmalı.Yaygın Risk FaktörüPek olumlu olmayan birkaç istatistikle başlayalım. Dünyada ve Türkiye’de 18 yaş ve üzeri erişkinlerin en az üçte birinde hipertansiyon var. Bu erişkinlerin 50 yaş ve üstündeki kesimine baktığımızda her 10 kişiden en az beşinde hipertansiyon olduğunu görüyoruz. Üstelik tablo daha da olumsuz hâle gelecek gibi duruyor. Zira yaşlı nüfusun artması ve genç nüfusun hareketsiz yaşam tarzı ile kilo problemi de denklemi negatif etkiliyor.İkinci sorun, hipertansiyonun bir hastalık olmanın ötesinde kalp damar hastalıklarına davetiye çıkaran bir risk faktörü olması. Kalp ve damar hastalıkları başlığı altında kalp krizi, felç, kalp yetersizliği, aort damar hastalıkları ve böbrek yetmezliği yer alıyor. Hipertansiyonun varlığı kalp krizi riskini üç kat, kalp damar hastalıklarına bağlı ölüm riskiniyse ise en az iki kat artırıyor.Peki hipertansiyon riskini artıran faktörler neler?Genetik. Birinci dereceden aile üyelerinde hipertansiyon olanlarda genetik bir yatkınlıktan bahsetmek gerekiyor.İleri yaş. Hipertansiyonun görülme sıklığı yaşla birlikte artıyor. Beslenme ve yaşam tarzı. Fazla tuzlu beslenmek, fazla kilolu olmak ve az hareketli (sedanter) bir yaşam sürdürmek hipertansiyon riskini artırıyor. Uyku apnesi. Uykuda solunumun kısa aralıklarla durması anlamına gelen uyku apnesi yaşayanlarda hipertansiyon daha sık görülüyor ve tedavisi daha zor olabiliyor.Dolayısıyla aile öyküsü başta olmak üzere yukarıdaki riskleri taşıyan kişilerin hipertansiyon açısından daha dikkatli olmaları ve takiplerini aksatmamaları şart. Hipertansiyon tanısının çoğunlukla başka yakınmalar için muayene olan kişilerde veya rutin taramalar sırasında konduğunu unutmamak önemli.İşgücümüz Hipertansiyona MeyilliHipertansiyonun görülme sıklığı ilerleyen yaşa paralel olarak artsa da aslında çalışan nüfusta da en az toplumdaki kadar sık görülüyor: 18-50 yaş arasını aktif çalışan nüfus olarak alırsak, çalışan kesim içinde de her üç kişiden en az birinde hipertansiyon olduğu sonucuna ulaşıyoruz. Geçmiş yıllarda hipertansiyon tanısını koyduğumuz yaşlar 40-50 arasıydı; artık 20-30’lu yaşlarda hipertansiyon tanısı koyuyoruz.Erken yaşta kalp krizi ve felç riski yaratan hipertansiyon, aktif çalışan genç nüfus açısından çok kritik bir sorun teşkil ediyor. Nitelikli bireylerden oluşan işgücünün önlenebilir bir hastalık yüzünden kaybedilmesiniyse bir ihmal olarak değerlendirmekten başka şansımız yok. Hipertansiyon nasıl önlenir?Risk faktörlerini yaratan koşullardan kontrol edebildiklerimizi hayatımızdan çıkarmak iyi bir başlangıç olacaktır. Zira genetik yatkınlığımız olsa bile hipertansiyonu ötelemek veya ilaç gereksinimini azaltmak bizim elimizde.Kilo kontrolü ve hareketli yaşam. Örneğin her 10 kg fazlalık kan basıncını 10 mmHg artırırken 10 kg kilo vermek de kan basıncını 10 mmHg aşağıya çekiyor. Egzersiz yapanlarda, bol hareketli hayat yaşayanlarda hipertansiyon riski daha az görülüyor. Ya da işe giderken toplu taşımayı kullanan, yürüyen veya bisiklet kullanan kişilerde özel araç kullananlara göre sadece hipertansiyon riskinin değil, kalp krizi ve kalp yetersizliği riskinin daha az olduğu ve bu kişilerin daha uzun yaşadıkları çok sayıda araştırmayla defalarca kanıtlandı.Dikkatli beslenme. Tuzu azaltmak çok önemli. Tüm klinik ve epidemiyolojik çalışmalar az tuzlu beslenmenin, bol yeşillik ile sebze tüketmenin ve uygun kiloda olmanın kan basıncını 10-15 mmHg düşürebildiğini neredeyse istisnasız olarak kanıtlıyor.Kurumsal koşullar çalışan lehine düzenlenebilir mi? Stres, sağlığımızı önemli ölçüde etkiliyor. İş ortamındaki stres faktörüyse bize en sık sorulanlar arasında yer alıyor. Ancak stresin kolay ölçülebilir bir faktör olmadığını, kişiden kişiye değiştiğini de unutmamak gerekiyor. Kalp sağlığı konusunda kolay ölçülen, rasyonel ve düzeltildiğinde kalp sağlığını olumlu etkilediği kanıtlanmış birçok klasik faktör var. Bunlara odaklanmamız daha faydalı olur. Öncelikle işyerlerinde egzersizi kolaylaştıracak, teşvik edecek mekân ve zaman düzenlemeleri yapılmalı. Bazı ülkelerde işe başlarken veya iş saatleri arasında toplu egzersiz programlarının uygulandığını da vurgulamak gerek.İşyerinde verilen yemeklerdeki tuz oranı mutlaka azaltılmalı ve kalp dostu beslenme olanakları sağlanmalı.Kurumların çalışanlarına yan hak olarak sunduğu sağlık sigortalarındaki “check-up” programları kişiselleştirilmeli. Çoğu özel sigorta şirketi “herkese aynı şapka” içerikli uygulamalar sunuyor. Bu hem maliyetlerin artmasına hem de “sağlıklı görünen ancak yüksek risk taşıyan” birçok kişinin rahatsızlıklarının gözden kaçmasına neden oluyor. Daha rasyonel içeriğe sahip uygulamaların ve tıbbi takip programlarının geliştirilmesi şart.Marmara Üniversitesi Hipertansiyon Araştırma Merkezi olarak Covid-19 pandemisinde evden çalışmanın kalp sağlığı üzerine etkilerini araştırdık ve bu dönemde beyaz yakalıların haftada en az bir iş günü (7,6 saat) daha fazla çalıştığını, hareketlerinin azaldığını ve kilo aldıklarını saptadık. Evden çalışma düzeninde ergonomik şartların ve genel sağlığı destekleyecek önlemlerin daha sistematik bir şekilde geliştirilmesi gerekli.Topluca alınan önlemlerin ve kurumsal projelerin yaygın faydası ve çarpan etkisi daha yüksek. Ayrıca bu ortamlarda geliştirilen olumlu davranış biçimlerinin evde, aile içinde ve hatta çocuklarda dolaylı ilave katkılar sağladığı araştırmalarla gösterildi. Bunlar ışığında yapılması gereken, ilgili kurumlardan görüş ve destek alınmak ve çıktıları ölçülebilen kalıcı kurumsal projeler planlanmak gibi görünüyor.Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.