İnternet devriminin tüm dünyada ses getirdiği 1990’lı yılların ortalarında ben üniversitede bilgisayar mühendisliği okurken internet startup’larının popülerliği zirve yapmıştı. Dot.com krizi olarak bilinen çöküş yaşanmadan önceki o yıllarda bir startup’ın yatırım alabilmesi için internetle ilgili özgün ve iddialı bir yazılım şirketi olması çoğunlukla yeterliydi. Doğru ya da yanlış iş fikri ayırt etmeksizin bilinçsizce hatta çılgınlık seviyesinde startup’lara yatırım yapılması dot.com krizinin asıl nedeniydi…O yıllarda bir startup’ın iddialı olabilmesi yani yatırımcıların gözünde kredibilitesinin olabilmesi için “iyi bir iş planı” olmalıydı. Yüzlerce sayfayı bulabilen bu iş planları yeni bir işten bahsedildiği düşünülürse tamamen varsayımlardan ibaret. Yepyeni bir iş fikrinin henüz herhangi bir pazar doğrulaması yapılmadığı hâlde üç-beş yıl sonrasının finansal projeksiyonunu çizmesi ne derece inandırıcı olabilir ki? Peki o yıllarda neden iyi bir iş planı yapmak bu kadar önemseniyordu?Silikon Vadisi’nde o yıllarda fon yöneticiliği yapmış bir arkadaşım bu soruya hiç unutamadığım şu cevabı vermişti: Startup ekiplerini değerlendirirken iyi bir iş planı kaleme alacak, bir başka ifadeyle yapmak istediklerini formal biçimde projelendirip finansal analizini yapabilecek ve stratejisini formülize edip ikna edici biçimde yazıya dökecek kadar yetenekleri var mı ve bu işe vakit ayırabilecek kadar işlerini önemsiyorlar mı, aslında bunu görmek istediklerini, yoksa hiçbir yatırımcının iş planlarının tümünü okuyacak kadar vakti ve zamanı olmadığını söylemişti.Bu konuda Silikon Vadisi’nde Stanford Üniversitesi’nde ders veren aynı zamanda eski seri girişimci olan ünlü startup hocası Profesör Steve Blank çarpıcı bir tespitte bulunuyor. Blank’e göre iş planı hazırlamanın girişimcilikle yakından uzaktan bir alakası yok. İş planları sadece kreatif yazımdan ibaret ve üniversitelerin dil eğitimi veren bölümlerinde okutulmalı… Ben de yaklaşık 10 yıl aktif girişimcilik yapan biri olarak bu konuda samimiyetle şunu söyleyebilirim: İş fikrinizle ilgili iş planı yazıyorsanız ve ikna edici ve etkileyici yazma yeteneğiniz varsa sahibi olduğunuz o iş fikrine başlangıçta pek inanmasanız bile günün sonunda kendinizi de ikna edip fikre koşulsuz inanır hâle gelebiliyorsunuz. İş Modeli İnovasyonuPeki günümüzde modern startup mantığı neyi öğütlüyor?Günümüzde yeni kurulan startuplar bir yana, yerleşik büyük şirketler de iş planı yapmak yerine fikri belli başlı yapıtaşlarıyla tek bir sayfada az ve öz biçimde özetleyen iş modeli tuvali (business model canvas) üzerine resmediyor. Tuvaldeki yapıtaşlarının bir ya da birkaçında birden farklı yöntem deneyip sıradışı dönüşüm hangi kurguda elde ediliyor sorusuna cevap bulmaya çalışıyorlar. İş modeli inovasyonu kavramı tam da bununla ilgili. Sonuçta günümüzde üç beş ay önce çalışan bir iş modeli artık çalışmayabiliyor ya da geçmişte çalışmayan bir iş modeli günümüzde anlamlı olabiliyor. Her şeyin dinamik olduğu böyle bir belirsizlik ortamında iş fikirlerini, startup benzeri deneme yanılma esasına göre ve çevik biçimde sürekli sınayarak ilerlemek hayati önem taşıyor. Mesela, Nestlé 1980’li yıllarda patentini aldığı ancak tamamen batık bir iş kolu olan Nespresso’yu tam da bu yöntemle, iş modeli inovasyonu yaparak çok kârlı bir operasyon haline getirmeyi başardı.Üretken Yapay Zekâİş planının ikna edici bir dille kaleme alınmasının artık tek başına bir karşılığı olmadığı gibi iletişimde de üretken yapay zekâ teknolojileri sonrası dünya bambaşka dinamikleri beraberinde getirecek.Özellikle 2022 yılı sonunda ChatGPT piyasaya çıkışının ardından adını daha sık duymaya başladığımız ve kullanımı ciddi oranda yaygınlaşan üretken yapay zekâ teknolojisinin, uzun bile değil orta vadede tüm dünyada yazı, ses ve video ile yapılan tüm iletişimi kalıcı ve yıkıcı biçimde değiştireceğini öngörmek mümkün.Bireylerle olan geçmiş etkileşim hafızasından hareketle onlara tamamen kişiselleştirilmiş önerilerde bulunan, özetle onlarla “insani diyalog” kuran yapay zekâ sistemlerini eğitimden, müşteri hizmetlerine, e-ticaretten, arama motorlarına kadar her yerde göreceğiz. Yeterince iyi bir sufle (prompt) verildiğinde üretken yapay zekâ sistemlerinin sadece metin değil, görsel ve video gibi içerik anlamında da kusursuz içerikler ürettiğini göreceğiz. Yapay Zekânın Akademiye EtkileriTüm dünyada, tüm sektörlerde olduğu gibi şüphesiz akademi camiası da bu teknolojiden yıkıcı biçimde etkilenmeye başladı. Yıllardır aynı müfredatı, aynı formatta öğrencilerine sunan ve sadece öğretilenlerin hatırlanmasını baz alan bir ödev ve sınav sistemi olan eğitmenler mevcut sistemde devam etmekte ısrar ettikleri takdirde, çok değil birkaç yıl içinde yapay zekânın ikamet edeceği yetkinlikleri öğretmekle öğrencilere iyilikten çok kötülük yaptıklarını fark edebilir. Oysa Bloom öğrenme piramidinde en üst basamakları hedefleyecek biçimde yapay zekâ ve benzeri araçları kullanarak öğrencilerden sıfırdan bir şeyler üretmelerini istemek daha anlamlı görünüyor. Görsel: Bloom Öğrenme PiramidiAkademide yayın boyutu da şüphesiz yapay zekânın yıkıcı biçimde değiştireceği iletişim dünyasından nasibini alacak. Bugüne kadar saygın uluslararası yayınevlerinde incelenen akademik makalelerde, kör hakemlik sistemi gereği ilgili hakem, yazarın ismi, kimliği ve benzeri bilgilere erişimi olmadığı için makale dilinin akıcılığına ve üslubun profesyonelliğine dikkat ediyordu. Çünkü bu durum yazarın niteliğiyle ilgili yeterince ipucu veriyordu. Şimdi tüm dünyada bambaşka anadili konuşan akademisyenlerin yapay zekâ sayesinde kusursuz bir akademik İngilizce ile makale kaleme alabildiği bir dünya düşünün. Hakemler için yukarıda bahsettiğimiz durum fikir sahibi olmak için bir kriter olmaktan çıkacak. Benzer şekilde ChatGPT, benzeri üretken yapay zekâ sistemlerine yeterince iyi bir sufle (prompt) verdiğiniz takdirde taslak bir makalenin giriş, sonuç gibi bölümlerini de kaleme almanıza yardımcı oluyor. Peki her işimizi yapay zekâya havale etmeli miyiz? Yazarken Düşünmek…Bu soru, hesap makinesi ilk icat edildiğinde kafaları kurcalayan “Bu makineleri kullanmak hesaplama yeteneğimizi kaybettirmiyor mu?” sorusuna benziyor. Yarım yüzyıl önce Amerika’da bazı okullarda öğretmenler hesap makinesinin yasaklanması çağrısı yapan protesto gösterileri düzenlemişti. Ancak o pankartların altına bu isteğin ortaokul ve öncesi yaştaki öğrenciler için olduğunu belirten bir açıklama da vardı. Özetle belli bir düşünsel olgunluğa gelene kadar kişinin zihninde kurgulama, hesap yapma ve benzeri zihinsel faaliyetlerin gerçekleşmesi ve ilgili melekelerin gelişmesi o kişi için hayati öneme sahip.İnsanoğlu yazarken düşünen bir varlık. Büyük çoğunluğumuz nitelikli bir yazı kaleme alırken hâlâ kalem kullanıyoruz, klavye değil. Ben de öyle. Bilgisayar ortamına geçirmek, sonraki, tali bir aşama. Bir yazıyı kaleme alırken düşünüyoruz ve asıl özgün eser, o karmaşık düşünsel süreç sonucu ortaya çıkıyor. Yazma işine hiç girişmeyip basit ya da zor her işi yapay zekâya havale edersek bir süre sonra düşünme becerimizin köreleceğini öngörmek hiç de zor değil.Özetle tıpkı iyi bir İngilizcesi olan bir iş planının günümüz startup dünyasında tek başına karşılık bulmadığı gibi (yazı, ses ve video) iyi bir içeriğin de kendi başına anlamlı olmadığı bir dünyaya doğru evriliyoruz. Bu gelişmeler insanlık için hem eşsiz bir fırsat hem de daha önce hiç karşılaşılmayan tehditler barındırıyor. Birçok alanda değişimin tetiklendiği böyle bir dünyada, eğitim ve akademik yayıncılık köklü biçimde değişecek ve dönüşecek sektörlerden sadece ikisi… Dahası değişimin hızı da gittikçe artıyor. Şu ana kadar, büyük bir teknolojinin günlük yaşama ne zaman gireceği konusundaki öngörülerde insanoğlu çoğunlukla yanıldı. Bunun nedeni ilgili teknolojinin tahmin edilenden çok daha kısa bir süre içerisinde yaşamımıza girmesiydi. Bakalım, gelecek neler getirecek?Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.