Bu aralar ne kadar çok kişi dikkat süresinin kısaldığı hakkında konuşuyor, hiç fark ettiniz mi?“Dikkatimi toplayamıyorum.”, “Bir türlü konsantre olamıyorum.”, “Hiç kitap okuyamaz oldum.” cümleleri havada uçuşuyor. Üstelik bu cümleleri kuranların neredeyse hiçbir ortak noktası da yok. Yaş, cinsiyet, hayattaki rolleri birbirinden farklı olan bu insanlar sadece tek bir sorun etrafında birleşiyor, “odaklanamama”. Dr. Gloria Mark’ın “Dikkat Süresi” şeklinde Türkçeleştirebileceğimiz Attention Span adlı kitabında, insanların ekran karşısındaki dikkat süresinin 2004 yılında 2,5 dakika olarak ölçüldüğünden söz ediliyor. Güncel araştırmalar bu sürenin 75 saniyeye kadar düştüğünü, hatta yetişkinler için 47 saniye olduğunu vurguluyor. Kitapta dikkat çeken bir diğer konu da, dikkatin dağılması durumunda aynı konuya tekrar dönmek için gereken süre. Dikkatimiz dağıldığında ortalama 25 dakika sonra yeniden konuya odaklanabiliyoruz.Bir sunum esnasında dinleyicilerinizin ilgisini kaybettiğinizi düşünün. Her zaman yeniden geri kazanmak için 25 dakikanız olacak mı? Artık iyi bir konuşmacı olmak, daha kısa zamanda çok içerik aktarabilmek anlamına gelir oldu. Kısa ve öz anlatım da önemli bir beceri ve hep kuvvetlenmesi gereken bir yaklaşım olarak iş dünyasındaki yerini aldı. Peki bu durumun kaynağı ne?Teknoloji arkadaş mı yoksa düşman mı?Diyelim ki ilginizi çeken bir yazıyı okumaya başladınız. Fakat son paragrafa gelmeden bir şey bir anda ilginizi dağıtıyor. Bu bir WhatsApp mesajı, akıllı telefonunuza gelen bir bildirim ya da sosyal medyaya bakma isteğiniz veya alışkanlığınız olabilir. Hemen telefonu elinize alıyorsunuz ve artık kitaba yeniden konsantre olmak neredeyse imkansız hâle geliyor. Ekranın büyülü dünyası sizi içine alıyor.Bu durum size tanıdık geldiyse emin olun yalnız değilsiniz. Beynimiz dürtüsel olarak özellikle zorlu anlarda hayatta kalma psikolojisiyle bu tür durumlardan kaçınmak istiyor. Modern dünyada bu kaçınmanın en kısa sürede ödüllendirildiği yerse ekranlar. Ekrana bakmak hızla dopamin salgılamamıza neden olduğu için olumsuz bir durumdan olumluya geçmemiz sadece bir telefon uzağımızda. Çalışırken, zorlu bir projeyle veya problemle karşılaştığınızda elinizin telefonunuza ne kadar sık gittiğini düşünün. Bir de tam tersi durumda, eğlenceli bir iş üzerinde çalıştığınızda telefona ne kadar az baktığınızı… Bunun sebebi, beynimizin kısa süreli haz ve ödüllendirilme ihtiyacı. Modern dünyanın stresiyle bu ihtiyacımızın sürekli artması bizi ekranlara daha da bağımlı kıldı diyebiliriz. Yayınladığımız bir paylaşıma gelen beğenme, yorum ve hatta görüntülenme sayısı kısa süreli ödüllendirmelere çok güzel bir örnek oluşturuyor. Ancak burada gizlenen çok büyük bir tehlike var: Kısa süreli mutlulukların yaşanma motivasyonuyla ilişkilerin, okul ya da iş yaşantısındaki çalışmaların oluşturduğu uzun dönemli tatmin hissinden ve emek verme çabasından uzaklaşmak.Konsantrasyon eksikliği günlük hayatımıza nasıl etki ediyor?Bu konu tam bir buzdağı, görünen yüzünde konsantrasyon güçlüğü varken aslında daha derinlerde bu sorun hayatımızın farklı alanlarına da etki ediyor. Teknoloji bu bağlamda bir tetikleyici olarak gözükmekle beraber artan sorumluluklar, modern dünyanın ve büyük şehirlerin daha komplike bir yaşam talep etmesi, iş hayatında aynı anda birden fazla işi yürütmeye çalışmak, bir işe konsantre olmaya çalışırken dikkatimizin farklı kanallardan gelen uyaranlarla devamlı dağılması da dikkat süremizin azalmasına etki ediyor. Bütün bunların bize dönüşüyse hissettiğimizden daha fazlası: İlişki kurma ve sürdürme: Bazen iş görüşmelerinde, toplantılarda, hatta arkadaşlarımızla yaptığımız aktivitelerde bile karşımızdakilerin bizden çok telefonuyla ilgilendiğini ve bizi dinlemediğini hissediyoruz. Bu durum, henüz Türkçeleştirilmemiş olan “phubbing” kavramıyla açıklanıyor. Phubbing bir kişiyle konuşurken ya da yanınızda insanlar varken sürekli telefonunuzla ilgilenerek onları değersiz hissettirmek ve görmezden gelmek anlamına geliyor. Bu durum, insanlarla ilişki kurmayı zorlaştırırken gerçek dünyayla bağ kurmamıza ve bu ilişkileri sürdürmemize engel oluyor.Dinleme problemleri: Şirketlerin önemli yatırımlar yaptığı koçluk süreçlerinin temelini etkin dinleme ve doğru soru sorma oluşturuyor. Dikkat süremizin azlığı, odağımızın çabuk kaybolması dinleme konusunda yetersiz kalmamıza ve çeşitli iletişim kazalarına yol açabiliyor. Özellikle birden fazla departmanın dahil olduğu projelerde, konsantrasyon kaybından kaynaklanan iletişim kazaları verimin düşmesine neden olabiliyor.Hızlı tüketim, tatmin olamama ve derin mutsuzluk: Sosyal medya mecralarının kısa video içerikleri sunması, üretilen sinema filmlerinin daha hızlı akması, haberlerin videolaşması ya da artık dizilerin/filmlerin bir bütün olarak değil, kısa videolar hâlinde seyredilmesi, Instagram ve YouTube tasarımının kısa içeriklerin ardı ardına tüketilmesine teşvik etmesi… Bütün bunun yarattığı kısa süreli hazlar, beynin dopamine daha sık ihtiyaç duymasına ve elde edilen başarıların hazzının ve mutluluğunun kısa süreli olmasına neden olabiliyor. Bu durumun yarattığı mutsuzluk hem iş hayatında hem de sosyal hayatta tatminsizliğe ve mutsuzluğa yol açabiliyor. Bunlara ek olarak, kısa sürede sonuç almaya alışmak aynı zamanda daha sabırsız olmamıza; uzun içeriklere, konuşmalara ve metinlere tahammül edemememize, konsantre olamamamıza sebebiyet veriyor.Bilgiyi özümsemek: Kitaplar, makaleler okuma alışkanlıkları, hayatımıza giren işaret parmağımız ile ekranı aşağı kaydırma hareketine dönüşerek, çoğunlukla derin bir okuma yapmak yerine, sadece göz gezdirerek bilgi sahibi olduğumuzu zannetme yanılgısına düşebiliyoruz. Hızlı tüketmek, hızlı okumak, hatta çoğunlukla sıkılmak ve bırakmak bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu ortamda aslında bilgiyi gerçekten anlamamıza ve özümsememize engel olmuyor mu? Düşündüğümüzde, bu yaşanan durum sadece anda ihtiyacımız olanı alıp, geri kalan bilgiyi yok sayma alışkanlığımızı pekiştiriyor.Bu durumu tersine çevirebilir miyiz?Hemen moralimizi de bozmayalım. Aslında çok basit birkaç küçük adımla yukarıdaki etkileri azaltmak mümkün. Bu adımları bilerek küçük seçtim çünkü başlangıçların yapılabilir olması çok önemli. Kolay başlangıçlar alışkanlıkların değiştirilmesinde oldukça etkili.Fiziksel olarak kitap okumak: Çevrimiçi içerik tüketmek yerine, kitabı elimizde tutup okuyarak hem gerçek dünyayla bağ kurup hem de görme ve dokunma duyularımızı aktive ederek sosyal medya ve akıllı telefonumuzdan uzak bir şekilde dikkatimizi yoğunlaştırma egzersizleri yapabiliriz.Meditasyon: Meditasyon yapmak, dış dünyanın etkilerinden arınarak anda kalmaya ve bedenimize odaklanmaya destek oluyor. Durup çevremizdeki en uzaktan gelen sesleri bile duymaya çalışmak da konsantrasyon ve odaklanma için güzel bir egzersiz örneği. Gerçek etkileşim: Yüz yüze ya da telefonla iletişim kurarak, gerçek bağlar kurmayı ve sanal dünyadaki mesajlaşmalardan uzak kalmayı deneyin. Ses tonunun, kelime vurgusunun hatta mimik ve jestlerin etkileşimdeki müthiş gücünü tekrar tekrar keşfedecek, böylece insan olmanın çok kıymetli bir özelliği olan ilişki yönetimi ve bağ kurmayı deneyimlemek için ekranlardan uzaklaşma motivasyonu bulacaksınız.Tek eylem: Hepimiz birer İsviçre çakısı gibi tek bedende birçok görevi yerine getiriyoruz. Bu da zihnimizin sürekli bir görevden diğerine atlamasına ve tükenmişliğe, dolayısıyla da odaklanma güçlüğüne neden oluyor. Bu yüzden aynı anda birden fazla iş yapmadan tek bir eyleme odaklanmaya çalışmak, kendimizi dinlendirmek için deneyebileceğimiz güzel bir egzersiz. Yeni dünya insanları olarak hepimiz benzer sorunlardan mustaribiz, ve maalesef bu konudaki farkındalığımız da çok yüksek değil. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre yetişkinler ortalama günde 25 kez telefonlarını eline alıyor ama gerçekte bu rakamın 80 civarı olduğu düşünülüyor. Ekranların cezbedici özelliği, sosyal platform kurguları ve aynı anda ilgilenilmesi gereken işler günlük hayatımızı sandığımızdan ve umduğumuzdan daha fazla etkiliyor. Eskisi gibi kitap okuyamıyor olmak dikkat süremizin ne kadar kısaldığına dair sadece farkında olduğumuz bir gösterge. Daha birçok semptom da hayatımızın artık kanıksadığımız bir parçası.Bir Japon balığının dikkat süresi ortalama sekiz saniye. Henüz bir Japon balığı olmadık ama olma yolunda ilerliyoruz. Bu konudaki farkındalığımızı artırarak, bilinçli eylemlerle bu durumu yavaşlatmak ve hatta tersine çevirmek mümkün. Küçük egzersizlerle, bir değişim başlatabiliriz. Bence denemeye değer, siz ne dersiniz?Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazarın kendisine aittir. Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.