Dijitalleşmeyle birlikte her an onlarca yeni reklam mecrası ortaya çıkıyor. Gün aşırı maruz kaldığımız reklam miktarında da hızlı bir artış söz konusu. Artık eşimizin dostumuzun Instagram profilini stalk’larken bile bir anda bol proteinli gıda takviyesi veya komik yazılı porselen kupa reklamlarıyla burun buruna gelebiliyoruz. Bu durum son zamanlarda beni deneyim kavramı ve bu kavramın pazarlama iletişimindeki yeri üzerine düşünmeye sevk etti. Beynimizin sayısız bilgi ve uyarana maruz kaldığı dijital dünyada, bunları gerçekten algılayabiliyor muyuz yoksa anlamlandırmak için başka bir şeye daha mı ihtiyacımız var? Dijital pazarlamanın istatistikler ve verilerle bezeli dünyası, deneyime hak ettiği değeri vermiyor olabilir mi?Bu aslında çok basit bir “Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?” polemiği özünde. Yüzlerce yıldır sonu gelmeyen bu polemik, “Bilgi mi deneyim mi?” şeklinde de özetlenebilir. Tarih boyunca geliştirilen pek çok epistemolojik tartışmanın beni getirdiği nokta, Immanuel Kant’ın felsefesi. İnsanın ne bilgiye içkin bir varlık ne de dünyayı yalnızca duyusal deneyimlerle anlamlandıran bir moron olduğunu savunan Kant için bilgi ikiye ayrılır: İnsanın doğuştan getirdiği zaman, mekân, neden-sonuç gibi kavramlar ve bu kavramları deneyim yoluyla harekete geçirerek anlamlandırdığımız bilgiler. Kıssadan hisse bilgisiz deneyim, deneyimsiz bilgi işlevsel olmuyor. Deneyim olmadan bilgi ham ve şekilsiz kalıyor. Asıl olay “Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?” değil, hikâyelerini okuduğumuz şeyleri deneyimleyerek öğrendiklerimizi anlamlandırmak.Bilgi Felsefesinden Pazarlama İletişimineKüçük büyük tüm markaların, kamu kuruluşlarının, hatta bireylerin belki de en büyük önem atfettiği markalama aracı dijital kimlikler hâline gelmiş durumda. Giyim, kozmetik, teknoloji, mutfak alışverişi ve dahasının büyük oranda online sistemlere taşındığı günümüzde “Denemeden almam.” diyenlerin azınlık olduğunu düşünmek pek de doğru olmaz. Halbuki yoga kamplarından müzik festivallerine, dünyanın dört bir yanındaki lezzet, manzara ve etkinliklere koşup deneyim arıyoruz. İş hayatında edindiğimiz bilgi ve birikimi birer deneyim olarak görüyoruz. Kendimizi memnun olmadığımız durumların içinde bulduğumuzda bile “Deneyim oldu.” diyerek çıkarımlarımızı cebimize koyuyoruz. Özetle geçtiğimiz yıl Inc. Türkiye’de yayımlanan makalede de bahsettiğim gibi deneyim kavramı, hâlâ önemini ve güncelliğini korur vaziyette.Deneyim yalnızca gündelik yaşamda değil, bir pazarlama trendi olarak da karşımıza çıkıyor. Dijital mecraların getirileriyle birlikte son yıllarda biraz geri plana düşmüş gibi görünse de markaların tüketicilerle derin bağlar kurabilmesinin anahtarı hâlâ deneyimde saklı. Örneğin Starbucks’ın yeni CEO’su Brian Niccol’ün getirdiği değişim, markanın müşteri deneyimini yeniden premium bir çizgiye taşımasına önayak oluyor. Starbucks’ın imzası hâline gelen bardaklara el yazısıyla isim yazma geleneği, bu değişim hamlelerinden biri. Aynı zamanda Starbucks şubelerindeki self-servis istasyonlarının geri gelmesi, bitkisel sütlerden ücret alınmayacak olması ve menülerde yapılan sadeleşme markanın nostaljik ama bir o kadar da ilerici bir müşteri deneyimi tasarlayacağını gösteriyor. Son üç çeyrektir düşüşte olan hisseler yeni CEO atamasıyla yükselişe geçerken müşteri deneyimini iyileştirme adımları bu trendi devam ettirecek gibi görünüyor. Starbucks’ın Güney Kore sınırında açtığı yeni şube, yine deneyimin öneminin bir örneği.Starbucks’ın Güney Kore sınırında açtığı yeni şubesi. Kaynak: CNNGüney Kore’nin Gimpo kentinde bulunan Aegibong Barış Ekoparkı’ndaki bu şube, müşterilere kahvelerini yudumlarken Kuzey Kore’nin Songaksan Dağı’nı ve sınır ötesindeki bir köyü görebilme deneyimi sunarak sosyal medyada çok konuşuldu.Zara’nın sosyal medyada viral olan yemek kamyoneti aktivasyonu da deneyimin nasıl sosyal medyada görünür olmak için önemli bir araç hâline geldiğinin örneği. Zara, New York’un Hudson Yards bölgesinde açılan yeni mağazasını, sokağa kurduğu küçük kamyonette tüketicilere çay, kahve ve Zara logolu kurabiyeler ikram ederek kutladı. Bu aktivasyonuyla mağazanın açılışına kadar yaşanan inşaat gürültüsüne tahammül ettikleri için çevreye teşekkür eden marka, tüketicileri mağazalarına davet etmekle de kalmadı, onlara uzun süre unutamayacakları samimi bir deneyim yaşattı. Müşteri deneyimini merkeze alan bir başka örnek olarak şu günlerde Florida’nın Orlando kentinde yeni konsept şubesi Saucy’yi açmayı planlayan KFC’yi gösterebiliriz. 11 çeşit imza sosla sos severlere benzersiz bir KFC deneyimi yaşatmaya hazırlanan marka, gelecekte sınırlı üretim soslar çıkarmayı ve trendlerden ilham alan soslar yaratmayı da planlıyor.Yaratıcı Deneyimler Oluşturmanın Püf NoktalarıTasarım odaklı düşünme deneyim tasarımının en değerli parçalarından. Tüketicilerin istek, ihtiyaç ve problemlerini anlamayı merkeze almaktan geçiyor. UX olarak da kısaltılan kullanıcı deneyimi tam da bu noktada devreye giriyor. Çok daha bilinçli ve ne istediğini bilen tüketici gruplarıyla karşı karşıya olduğumuz günümüzde, bir ürün veya hizmetin hem kaliteli olması hem de kolay, keyifli ve anlamlı bir deneyim üretmesi elzem. Kullanıcı deneyimi terimi genellikle dijital ürünler için kullanılsa da fiziki ürünleri tasarlarken tasarım odaklı düşünme ve kullanıcı deneyimini önceleme kayda değer detaylar. Apple’ın tüm ürünlerinin sahip olduğu yuvarlak köşeler kullanıcı deneyimini iyileştirmenin zekice örneklerinden biri. iPad, iPhone, Macbook ve diğer tüm ürünlerin squircle olarak da bilinen köşeli ve yuvarlak arasında bir şekle sahip olduğuna dikkat etmişsinizdir. Yalnızca fiziksel ürünler değil, Apple ürünlerinin içindeki tüm ikonlar da squircle veya daire gibi yuvarlak şekillerde tasarlanmış. Dijital dünyada yuvarlak hatlara sahip tasarımlar kalite ve güven telkin ederken markanın fiziksel ürünlerindeki yuvarlak hatlar hem estetik hem de fonksiyonel kaygılardan ileri geliyor. Bu yuvarlak köşeler darbelere karşı daha dayanıklı ve aynı zamanda yuvarlak hatlı ürünler keskin yapılara göre çok daha kolay kavranabiliyor, elde daha rahat taşınabiliyor.Reklam ve pazarlama profesyonellerinin öngörülerine göre deneyimsel pazarlama, 2025’in en önemli pazarlama trendlerinden biri olacak. Özellikle genç tüketicilerin dikkat süreleri saniyelerle ölçülür hâle gelmişken, milyonlarca gösterim alan bir sosyal medya reklamının gerçekte yarattığı etki tartışmaya açıkken deneyimsel pazarlamanın kalıcı etkisini yadsımak mümkün görünmüyor. Ad Age’de yayımlanan bir makaleye göre 2024’te Walmart şubelerine yerleştirilen aktivasyonlar sayesinde mağaza başına kârlığı ortalama $50 bin arttı. Teknolojinin entegre edildiği aktivasyonlarsa tüketiciler için çok daha ilgi çekici hâle geliyor.Kant’ın pazarlama paradoksunu nasıl çözeriz?Öncelikle bu paradoksa çözülecek bir bilmece gibi yaklaşmaktansa onu hibrit bir metot olarak görmekle başlayabiliriz. Dijital pazarlama ve deneyim pazarlaması birbirine bağlı ve birlikte anlam ifade eden kavramlar. Bilgi (dijital pazarlama), deneyimin zeminini hazırlar ve şekillendirir. Deneyim (deneyim pazarlaması), bilginin gerçek hayatta anlam kazanmasını sağlar. Tüketicilerle sadakate dayalı bir bağ kurmanın temel taşı, dijital kanallarla deneyimden bir arada faydalanmak olabilir.Ünlü Tanzimat şairi Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend adlı eserinde geçen “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir/Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” dizelerini duymuşsunuzdur. Immanuel Kant ne yazık ki bu eser yayımlanmadan yaklaşık 70 yıl önce, bu meşhur dizeleri duyamadan hayata veda etmişti ama duysa da pek hoşuna gideceğini sanmam. Zira nushla yani nasihatle uslanmayanı tekdir etmeden yani azarlamadan önce bir kez daha düşünmek ve kendi deneyimlerini oluşturmasına izin vermek, marka dünyası için önemli bir öğreti olmalı gibi görünüyor. Markaların tüketiciye nasihat etmesi kadar tüketiciye ürün ve hizmetleri kendilerinin deneyimleyebileceği ortamlar yaratması da çok kıymetli. Kant’ın pazarlama paradoksunun yukarıda bahsettiğim örnekleri, bilgi ve deneyimi harmanlayan markaların birkaç adım öne geçtiğini açıkça gösteriyor.Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.