Tek başına bir anlamı olmayan ama sayısı milyonları bulduğunda dünyanın en değerli metası hâline gelen şey nedir? Doğru bildiniz: kişisel verilerimiz. Kişisel verilerimizi durmaksızın akıttığımız sosyal medya platformları da bunları toplamak ve değerlendirmek için biçilmiş kaftan. Günümüz pazarlama dünyasının en sıkı dostlarından biri olan sosyal medya uygulamaları, satın alma alışkanlıklarımızı kökünden değiştirdi. Sosyal medya araçlarının kitleleri yönlendirmedeki hatırı sayılır gücü kişiselleştirilmiş pazarlama yöntemleri gibi data temelli pazarlama trendlerini yükselişe geçirdi. Öyle ki şu anda kişisel verilerimiz altından bile kıymetli denebilir. Peki nedir kişisel verilerimizi iletişimciler için bu kadar paha biçilmez kılan? Daha da önemlisi bu veriler yalnızca basit pazarlama modellerinden çok daha fazlasına hizmet ediyor olabilir mi? Hatıralardan Silinmeyen SkandalDisney’in ünlü çizgi dizisi Fineas ve Förb’ü hatırlarsınız. Bu çizgi dizinin en unutulmaz karakterlerinden biri Zihni Sinir fikirleriyle kötücül planlarını hayata geçirmeye çalışan zengin bilim adamı Dr. Doofenshmirtz’ti. ABD Başkanı Donald Trump’ın etrafından eksik olmayan Elon Musk ve Mark Zuckerberg gibi teknoloji devlerini haberlerde çok sık görmekten olsa gerek, Doofenshmirtz Şeytani Şirketi’nin de CEO’su olan doktor bu aralar çok sık aklıma geliyor. Bu teknoloji devlerinin ABD siyasetinde oynadığı aktif rolse çok daha düşündürücü. Kişisel verilerimizin neden bu kadar değerli olduğuna dair de bir ipucu.Kişisel verilerimiz yalnızca sosyal medyadaki beğeni ve paylaşım davranışlarımızdan ibaret değil. Kredi kartı hareketlerimiz, konum bilgilerimiz, web aramalarımız ve daha pek çok dijital hareketimiz her birimizin detaylı bir profilini çiziyor. Mikrofon izinleri açık uygulamalarımızın sesimizi alabiliyor olduğunu da unutmayalım. Sohbet ettiğiniz konuyla ilgili bir reklamın saniyeler içinde karşınıza çıkmasının nedeni bu. Dijital ayak izimiz duygusal profillerimize göre sunulan reklamlara vereceğimiz tepkilerin çok önceden belirlenmesi ve satın alma davranışımızın en hızlı şekilde tetiklenmesini sağlıyor. Sosyal medyanın kitlelerin satın alma davranışlarını etkilemedeki gücü kadar önemli bir özelliği daha var: herhangi bir konuda kitlelerin fikirlerini de yönlendirebilmesi… Tabii bu fikirler sonrasında satın alma ve oy verme gibi davranışlara dönüştüğünde tadından yenmiyor. Şimdi bu hikâyenin başına, 2014 yılına kısa bir yolculuk yapalım. Yani Cambridge Analytica skandalının filizlendiği ilk zamanlara…2014 yılında, Cambridge Analytica adlı veri analitiği şirketinin ABD’deki seçmen profillerini teşhis edebilen bir sistem inşa etmek için Facebook’taki kişisel verileri izinsiz kullandığı iddiası ortaya atıldı. 2015 yılında doğrulanan bu iddialara göre yaklaşık 50 milyon Facebook kullanıcısının kişisel verileri bir kişilik testi uygulaması üzerinden, hiçbir izin alınmadan Cambridge Analytica tarafından toplanmıştı. Skandala karışan isimlerin Trump’ın 2016 seçim kampanyasında aktif rol alması işin ciddiyetini büyüttü. Hatta bu isimlerden Steve Bannon Trump’ın kampanya CEO’su olmuştu. Anlaşıldığı üzere 50 milyon Facebook kullanıcısının izinsiz toplanan verileri hedefli siyasi reklamlar için kullanılmıştı. Bu hamlenin 2016 yılında ABD seçim sonuçlarını büyük oranda etkilemiş olabileceği hâlâ konuşuluyor. Bu olaylardan sonra Facebook’un $5 milyarlık bir cezaya çarptırıldığının da altını çizmek gerekir.Aynı yıllarda yaşanan Brexit referandumunun Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’ni terk etmesiyle sonuçlanması da benzer şekilde sosyal medyanın gücüne dayandırılıyor. Leave.EU kampanyasının Cambridge Analytica’yla işbirliği yapmaya çalıştığı bilinen bir gerçek. Her ne kadar bir veri akışı gerçekleşmediği söylense de Facebook kullanıcı verilerinin Brexit yanlısı seçmenlerin duygusal profillerinin belirlenmesi için kullanıldığına dair iddialar vardı. Kampanyanın yaratıcısı Aaron Banks, önce Cambridge Analytica’yı işe aldıklarını, sonrasında da kelime seçiminin yanlış olduğunu ve aralarında hiçbir zaman bir kontrat imzalanmadığını söylemişti. Brexit kampanyasında bot hesapların da önemli rol oynadığı araştırmalar sonucu ortaya çıktı. City University of London’da yapılan araştırmaya göre Brexit kampanyası boyunca platformunu yoğun şekilde kullanan ve kampanyadan hemen sonra ortadan kaybolan 13 bin 500 bot Twitter hesabı tespit edildi. Bir aylık bir süreçte yaklaşık 65 bin politik mesaj paylaşan bu bot hesaplar elbette Leave.EU kampanyasını destekliyorlardı. Bir bot ordusu gibi görünmemek için ara ara “Avrupa Birliğinde kalmalıyız.” temalı gönderiler paylaştıkları da tespit edildi.Trump 2.0 Evreni: Teknofeodaller kişisel verilerimizle ne yapacak?Trump’ın ABD’ye ikinci kez başkan seçilmesinin ardından Twitter (şimdiki adıyla X) ve Facebook gibi teknoloji devleri Trump’tan yana pozisyon almaya çalışıyor. 2020 yılında Trump’ın hesaplarının Facebook ve Instagram’da kapatılmasından sonra Zuckerberg ve Trump arasında gerilim hayli yüksekti. Trump’ın yeniden güç kazanmaya başlaması ve ardından ikinci kez başkan olarak seçilmesinin ardından Zuckerberg Trump’la arasını düzeltmek için elinden geleni yaptı. Mesela Facebook’un çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık politikasını bir anda askıya aldı. Aynı zamanda fact-checking dediğimiz teyit programını da ortadan kaldırdı. Siyasi güçlerin eşitlik, kapsayıcılık, doğru bilgiye ulaşma gibi kavramların karşısında durması da hiç şaşırtıcı değil, ne dersiniz?Zuckerberg’in Trump’ı memnun edeceğini düşündüğü bu hamleler, ne yazık ki işe yaramış görünmüyor. Birkaç gün önce ABD’nin Rekabet Kurumu diyebileceğimiz FTC, Mark Zuckerberg’e tekel davası açtı. Facebook, Instagram ve WhatsApp’ı elinde bulunduran çatı şirket Meta tekel oluşturmakla suçlanıyor. Işık hızında ilerleyen teknolojiyi aynı hızda takip edemeyen kanunlar, Zuckerberg Instagram ve WhatsApp’ı satın alırken böyle bir problem görmemişti. FTC’nin açtığı bu dava her ne kadar siyasi bir hamle olarak değerlendirilirse de sosyal medya şirketlerinin gücünü kanıtlar nitelikte. Facebook, Instagram, X ve yeni rakipleri TikTok bugün kitleleri yönlendirme konusunda dünyanın en büyük güçlerini oluşturuyor. Siyaset ve ekonominin en önemli gücü olan kitle hareketlerinin kontrolü teknoloji devlerinin eline geçtikçe gündelik siyasetin bundan etkilenmesi kaçınılmaz hâle geliyor. Günümüzde altından dahi değerli bir meta olan kişisel veriler, her gün saatlerimizi harcadığımız sosyal medyada karşımıza çıkan ürün reklamları ve siyasi propaganda içeriklerini yönlendiriyor. Yani aslında kişisel verilerimiz algoritmaya ne söylerse algoritma bize onu gösteriyor. Biz neye bakıyorsak algoritma onu daha çok karşımıza çıkarıyor. Literatüre algoritmik önyargı olarak geçen bu fenomen, sosyal medyada gördüğümüz şeylerin büyük oranda bizim tercihlerimizden bağımsız olduğunu gösteriyor. “Facebook dayıları” olarak da bilinen, kırsal kesimde yaşayan yaşlı erkeklerin Facebook’taki dünyasıyla üniversite öğrencisi bir gencin X’teki dünyası arasında uçurumlar olmasının sebebi de tam olarak bu. Buna sosyal medyanın herkese kişisel gerçekliğini yaratma fırsatı vermesinin karanlık tarafı da diyebiliriz. Netflix’te yayınlanan Sosyal İkilem belgeseli kişisel verilerimizin nasıl bize karşı kullanıldığına dair daha fazla bilgi almak isteyenler için önerim olsun.Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.