Neoliberalizmin her geçen gün yeniden krize girdiği ve soktuğu dünyada bugün en çok tartışma yaratan konulardan biri özgür iradeye sahip olup olmadığımız. Geçmişte karşıt iki cephe olarak görülen komünizm ve kapitalizmin bireye tanıdığı haklar, alanlar ve fırsatlar son derece belirginken bugün neoliberalizm adını alan yeni düzende her iki ideolojinin de izlerini okumak mümkün. Ve bu izlerin en belirgini, bireyin seçimlerini özgür iradesiyle mi yoksa sistemin teşvik ya da kısıtlamalarıyla mı yaptığı sorusunu bize sorduruyor. Sorunun cevabını, hem komünizmi hem de kapitalizmi tecrübe etmiş bir isimle, Future Bright Group Kurucu Ortağı Akan Abdula’yla konuştuk.Abdula, 1978’de Üsküp’te dünyaya geldiğinde Makedonya komünist Yugoslavya’nın bir parçasıyken bugün AB üyesi olmaya hazırlanan bir NATO ülkesi. Elbette zaman içinde değişen tek şey rejim ve sınırlar olmadı. Komünizmin en şiddetli olduğu dönemde rejimin tedrisatından geçen Abdula, sonsuz özgürlükler, demokrasi ve ürettiğin kadar kazan felsefesinin daha müreffeh bir hayat getireceğini umduğu kapitalizmle tanışınca işler değişti.Yağmurdan Kaçarken Doluya Tutulmakİdealize ettiği politik-ekonomik sistemin doğduğu topraklara iç savaş getirmesiyle, dünyayı iki kutba ayıran bu iki ideolojiye dair bakış açısı oldukça değişiyor.“O zamanlar biz de kapitalizmin ve demokrasinin her şeyin çözümü olduğunu düşünüyorduk. Duvar yıkıldıktan sonra özgürlüklerin, zenginliğin geleceği gibi olağanüstü bir dönüşüme inanıyorduk. Fakat Yugoslavya’ya gelen sadece savaş oldu.” O dönem Yugoslavya’da eleştirdiği her şeyin bugün kapitalizmde de yaşandığını söyleyen Abdula, komünizm ve kapitalizmi şöyle kıyaslıyor:“Biz Yugoslavya’da neyi eleştiriyorduk? Özgür iradenin olmamasını. Aynılık ekonomisi vardı. Herkes aynı tip evlerde yaşayıp aynı model arabaya biniyordu. Nerede çalışacağınızı devlet söylüyordu. Sonra biz kapitalizme ve demokrasiye geçince zannettik ki özgür bir sisteme gireceğiz. Ama bugün özellikle dijital kapitalizmin çalışma sistemine baktığımızda, komünist rejim altında özgürlüğe dair sorguladığım ne varsa hepsinin bu sistemde de geçerli olduğunu görüyorum.”Akan Abdula, 1944’ten 1989’a kadar dünyayı ikiye bölen bu ideolojilerin günün sonunda birbirine içkin hâle gelip bambaşka bir tehlike olarak karşımıza çıktığını söylüyor. Bireyin iradesini tıpkı komünizm gibi, ama bu kez kapitalizmin metodolojisiyle yok eden, “dijital kapitalizm” dediği bu çağın felâketinin ne olduğuna yakından bakalım.Dijital Kapitalizm Nedir?Bugün algoritmik sistemin içinde, yine bir yapı, neyden hoşlanacağımıza, neyi satın alacağımıza, kimleri göreceğimize, hangi içeriklerle yaşayacağımıza karar veriyor. Abdula, Öngörülemeyenler kitabını tam da bunun üzerine yazdığını, “Dijital kapitalizm ve komünist rejimin bize sundukları arasında çok benzerlik olduğunu, dolayısıyla peşinde koştuğum o özgürlüğü hâlâ göremediğimi anlattım.” diyor.Abdula, bugüne kadar kurulagelen tüm sistemlerin temelinde bireyin özgür iradesine çizilen ya da çizilmeyen sınırlar olmasına rağmen, bugün bu kavramı tartışmanın dahi mümkün olmadığını söylüyor. Hayatımıza giren algoritmalar yüzünden yarın öbür gün vereceğimiz kararların sorumluluğunu almama hakkımız bile olabileceğini iddia ediyor:“Çünkü algoritmaların, dijital dünyanın yönlendirmesinin komünist rejimden çok da farklı olmadığını gördüm. Eskiden rejim bize gücünü binalarıyla, varlığıyla, bayraklarıyla gösterirdi. Bu onu da yapmıyor. Bu aptal da değil, zeki bir yapı. O alttan alttan, davranışlarımızı değiştire değiştire, bizi yine aynı noktaya getiriyor.”Günün sonunda doğup büyüdüğü ve tornasından geçtiği komünist rejimle bugünün dijital kapitalizmi arasında benzerliğin derinleştiğine dikkat çekiyor.“Aynı yerdeyiz, aynı özgür iradeyi, aynı özgürlükleri, aynı hayat çizgisini yeniden tartışmak zorundayız. Yapay zekâyla birlikte bu çok daha korkunç bir seviyeye gelecek. Bu yüzden hiçbir şeyin değiştiğini düşünmüyorum.” Cevaplar Hazır Ama Sorular Nerede?Akan Abdula birçok kişinin aksine dijital devrimin ve yapay zekânın büyülü dünyasına odaklanmak yerine insanlık tarihinde yol açacağı olumsuzlukları dile getirmeyi tercih ediyor. Sistematik eleştirisi, çeşitli endişelere dayanıyor. Asıl meselenin soru sorma yeteniğimizi kaybetmiş olamızda yattığını vuruyor.“Soru ne olursa olsun bütün cevapları şimdiden almış durumdayız. Soru dahi soramaz hâle geldik. Dünya tarihinde hiçbir zaman doktora tezlerinde bu kadar benzeşme olmadı. Niye? Çünkü herkes aynı içerikleri kullanıyor. Google, doktora tezlerine ve bilimsel üretime ciddi zarar verdi. Bugün akademi durdu desek yeridir. Düşünsenize bir de yapay zekâ bu işin içine girdiğinde ne olacak? Bugün hayatımızın yüzde 40’ı dijital gözlemde. Bu demek oluyor ki hayatımızın yüzde 40’ı şu anda algoritmalar tarafından dataya dönüştürülüyor. Yapay zekâyla beraber bu oran yüzde 60’a yükselecek. Bu, 80 yıllık bir ömrün 50 yılının dataya dönüşmesi demek. İşte asıl mesele, bunun nasıl işlendiği ve özgür iradenin nasıl kontrol edildiği. Kısacası dijital kapitalizmin eski rejimden farkı “Killing me softly” yapması. Yani yavaş yavaş öldürüyorlar.”Bizi usul usul yok eden bu düzende insanlık için nasıl bir çıkış öngördüğünü sorduğumuzda ise yanıtı son derece distopik detaylar içeriyor.“Kapitalizmden neoliberalizme geçişte, şirketlere her istediğini yapma hakkı tanındı. Tam da bu yüzden sürdürülebilirlik ve iklim krizi anlamında dünya son nefesini vermek üzere. Neoliberalizmle birlikte şirketler çok etkin hâle gelecek, değer yaratacak ve o değerden insanlık fayda görecek, mesela işsizlik azalacak diyorduk. Bırakın işsizliğin azalmasını, ortada oluşan hiçbir değer yok. Raporlar ortada. Yoksulluk ciddi şekilde arttı, şirketler acayip zenginleşti. Ama şirketlerin de şu anda başı belada çünkü yarattıkları değeri götürecek bir yer kalmadı. Kasasında trilyonlarca doları olan fonların gidecek yeri yok. Çünkü dünya son nefesini vermek üzere. Onun için şunu görüyoruz ki kapitalizmin bize empoze ettiği neoliberalizm de artık bu anlamda tükendi.”Neoliberalizmin yerini neyin alacağıyla ilgili bir öngörüsü henüz yok. Dijital liberalizmin bile yerini dijital diktatoryaya bıraktığını söylüyor. “Hakkımızda çok fazla data, kimi zamanda lehimize kimi zaman aleyhimize kullanılıyor ve bunu biz seçemiyoruz. Post-truth da en güçlü bunun silahlarından biri.” diyerek bizleri dijital dönüşüm ve yapay zekânın tıpkı komünist diktotarya gibi özgür iradeyi insanlığın elinden alıp seçim yapma farkındalığını yok ettiğine dair uyarıyor.Akan Abdula, “44 yaşında komünizmden daha büyük düşman olduğum bir sistem önüme çıktı: Neoliberalizm.” diyerek bizi bekleyen yeni bir “öngürülemeyenler” çağının haberini veriyor.Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.