Üretimde lider, ekonomide güçlü, kültür ve sanatta yol gösterici bir ülke olmanın yolunun eğitime adilce erişebilen nesiller yetiştirmekten geçtiğini biliyoruz. Bugün dünyaya yön veren ülkeleri diğerlerinden ayıran sac ayaklarından biri, teknolojiyi ve yenilikçi iş modellerini geliştirmeyi ve takip etmeyi sağlayan girişimcilik kası. Adnan Dalgakıran iş hayatındaki yolculuğu, iş kavramına bakışı ve yaşam felsefesiyle bu bağlamda örnek bir girişimci.Dalgakıran’ın iş hayatı, bugün özlem ve övgüyle andığı Karaköy Perşembe Pazarı’ndaki aile işletmesinde, henüz lise çağındayken başlıyor. Perşembe Pazarı’nın üretim ağırlıklı küçük dükkânları, farklı kimlik ve aidiyetten ustaların yetiştirdiği çıraklarına aşıladıkları ortak iş ahlakı ve birlikte yaşam kültürü Dalgakıran’ı bugünlere hazırlamış.İş hayatında edindiği tecrübelerden olsa gerek, girişimcilik için her adımı ayrı ayrı planlamak gerektiğini belirtiyor. Girişimciliği kıvrak ve yaratıcı çözümlerle şekillenen bir yol olarak tanımlayan Dalgakıran’a göre, A noktasından B noktasına gidişte izlediğiniz strateji, C’ye giderken işe yaramayabilir. Bu nedenle Dalgakıran, planlı ilerlemenin gerekliliğini vurguluyor: “Bizde girişimciler çoğunlukla işin her yönünü kendileri kontrol etmek istiyor. Oysa iş hayatına atılırken her adımı ayrı ayrı planlamak, birbirinden farklı beceri ve donanımlar gerektiren görevleri de işinde ehil olanlara dağıtarak halletmek zorundasınız. Çünkü artık önemli olan bir işi sadece yapmak değil; en verimli, en nitelikli şekilde yaparak fark yaratmak.”Eğitimin önemini her fırsatta vurgulayan Dalgakıran, bu idealle kendi girişimcilik hikâyesini yazanlardan. Son yıllarda odaklandığı, hatta kitabı Yüzleşme: Türkiye Vasatlıktan Nasıl Çıkar?’da ele aldığı vasatlık kavramı onun nezdinde epey önemli. Kendi sözleriyle vasatlığı, çok kötü bir noktada olmasa da bulunduğu yerden ileriye gidememe durumu olarak tanımlıyor. Girişimciliğin hakkını verebilmek için de önce hangi konuda vasat olduğumuzu tespit etmemiz gerektiğini, ancak o sayede yukarı çıkabileceğimizi söylüyor. Vasatlıktan kurtulamamanın temel nedenini konfor bataklığından çıkamamaya bağlıyor ve “Konfor, vasatı sever.” diyor.Girişimci mi girişken mi?Kitabında da sözünü ettiği girişken-girişimci ayrımını çok önemseyen Dalgakıran, Google verilerine göre dünyanın en çok girişimci nüfusa sahip ülkeleri sıralamasında Türkiye’nin ikinci olduğunu hatırlatıyor. Fakat bunun aslında gerçeği yansıtmadığını savunuyor. Ona göre “Türkiye’de girişimciden çok girişken var.”Türk Dil Kurumu girişken kelimesini, “Kendi kendine iş, uğraş yaratabilen, bir işe çekinmeden girebilen, başkalarıyla kolayca ilişki kurabilen girişkin kişi” olarak tanımlıyor. Dalgakıran ise girişkenin tanımını “Konu hakkında nitelikli bilgisi olmamasına, araştırma yapıp strateji kurmamasına rağmen işe atılan kişi” şeklinde yapıyor. Dalgakıran’a göre girişimciyle girişken tam bu noktada ayrışıyor. Girişimci, nitelik ve donanımıyla iş fikri üretirken, girişken daha ziyade başkalarının iş fikrini taklit ederek ilerlemeye çalışıyor. Türkiye’de girişimci ekonominin ilerleme kaydedememesini de bu nitelik meselesine bağlıyor. “Kitabı yazdığım dönemde bakanlar, ihracatçı birlikleri, ticaret odaları, üniversiteler hep bir ağızdan daha fazla girişimci yetiştirmek gerektiğini söyleyip duruyordu.” diyen Dalgakıran, bu talepler karşısında istatistikleri göstererek Türkiye’deki nitelikli girişimci sayısının nüfusa oranını, dünyadaki rakamları bilip bilmediklerini soruyor ve cevap alamıyor. “İşte bu durum, ülkedeki hamaseti ve insanımızın bulduğu ilk kelimeye nasıl da yapışıverdiğini ortaya koyuyor.” diyor.Türkiye’nin Ana Problemi NitelikRakamlar ortada. Startups.watch’un verilerine göre Türkiye’de nitelikli iş üretebilen girişimci sayısı ancak 10 bini buluyor.Dalgakıran da bu gerçekten aldığı güçle sorunun kaynağına işaret ediyor: Nitelik.“Girişkenliğin fizibilitesi komşudur.” diyen Dalgakıran’a göre Türkiye’de girişimci olmaya çalışan girişken sorunu, garantici davranarak birbirini taklit etmekten ileri geliyor. Öte yandan hayata geçirdiği fikirleriyle çığır açan ve yeni projelere ilham veren Türk girişimciler de var ve sayıları günden güne artıyor. Örneğin Türkiye’nin ilk unicorn’u Peak Games, Silikon Vadisi’nde faaliyet gösteren bir dünya oyun devi Zynga tarafından Haziran 2020’de $1.8 milyara satın alınmış, ardından oyun startup’larının sayısında önemli bir artış yaşanmıştı. Tabiri caizse ayağını sürüyen bu şirketin ardından gelen oyun startup’ları da önemli miktarlarda yatırım alarak bu yolu genişletmeye başladı.Dalgakıran’ın işaret ettiği nokta da aslında tam olarak bu. O, girişimciliğin fark yaratmak, öncü olmak, alan açmakla özdeş olduğuna inananlardan. Ona göre bir girişimci fark yaratma gayesi taşır, alacağı riskleri hesaplar, dünyadaki değişimleri yakından takip eder. Elbette, aynı zamanda tüm bunları en iyi şekilde yapabilmek için gereken entelektüel birikime de sahiptir. Yani girişimcilik kolay değildir, bilgi ister. Öte yandan, girişken olmak için hiçbir beceriye gerek yoktur. Dalgakıran, bu durumun kök nedenini şöyle tespit ediyor: “Türkiye’de ana problem nitelik ve nicelik meselesi. Her alanda olduğu gibi girişimcilikte de niteliğe ihtiyaç var.”Vasatlığı Tersine ÇevirmekBu noktada karşımıza çok da yabancı olmadığımız bir kavram çıkıyor: Muhafazakârlık. Dalgakıran, muhafazakârlığın kelimenin gerçek anlamıyla Türkiye’nin kültürel kodlarına işlediğini dile getiriyor. Şüphe duygusu olmadan sorgulamanın da mümkün olmadığını ifade ediyor ve toplumsal tespitini şöyle açıklıyor: “Araştırma ve şüphe etme kası olmayan biri, önüne ne konulursa inanıyor. Kendini ait hissettiği ya da desteklediği akım ne olursa olsun; sağcısı, solcusu, seküleriyle aslında Türk toplumunun çok büyük bölümü muhafazakâr bir zihin yapısına sahip. Hiç sorgulamadan, geçmişten getirilen değerleri olduğu gibi kabul ediyor.”Girişimcilik ekosisteminde özgün bir şekilde var olmak hayli zor. Dalgakıran Türkiye özelinde tespit ettiği sorunları, “Bir fikriniz varsa bunu birilerine kaptırmanız işten bile değil. Ülkemizde hukuk, adalet gibi temel alanlarda çok ciddi eksikler var.” diyerek sıralıyor. Ek olarak yeniliklere kapalı toplum yapısının girişimciliği engelleyen bir durum olduğunu dile getiriyor.Eğitim sisteminin de vasatlıktan nasibini aldığını söyleyen Dalgakıran, sürekli olarak aynı şeyleri yapıp sonucun farklı olmasını beklemeyi anlamsız bulanlardan: “İktidara gelen herkes, sonraki nesli kendi ideolojisine göre yetiştirmenin peşinde. Düşünen, merak eden, sorgulayan ve bütün bu sorgulamaların sonucunda kendini inşa eden bir nesil yetiştirmeye hiçbiri yanaşmıyor.” Sistemi kökten ele almak kapsayıcı bir çözümle iyileştirmek gerektiğini belirten Dalgakıran, bunun eğitimde vasatlıktan kurtulmak için önşart olduğunu vurguluyor. Çözümü de, “Temel değerler eğitimine yönelmek zorundayız. Bizim, bizler gibi olmayan bir nesil yetiştirmemiz lazım.” şeklinde sunuyor.Rekabetle Açılan Yeni UfuklarMarkalaşmak bugün artık irili ufaklı tüm şirketler için aksi kabul edilemez derecede zorunlu bir hâl aldı. Dalgakıran da geleceği görüp bu alana yatırım yapanlardan. Doğru yatırım yapmanın sanayicilikte katma değer üretmenin önemli bir yolu olduğunu söyleyen iş insanı, bunu başaramayan çoğu şirketin kepenk indirmek zorunda kaldığını da belirtiyor.Oysa Dalgakıran’a göre sanayicilik durağanlığa tahammülü olmayan bir cesaret yolculuğu. Sektörde yol kat etmek için zamanla ölçek kazanmak, genişlemek ve nihayetinde dünyaya açılmak şart. Dalgakıran, “Büyümek cesaret ister. Teknoloji ve dünyayı bilip takip etmek, sürekli güncel kalmak gerekir. Büyümek ancak böyle mümkünken, büyüyemeyen sanayi zamanla yok olur. Bir sanayi şirketi olarak hayatta kalmak ve rekabet edebilmek istiyorsanız büyümek zorundasınız.” diyor.Rekabetin kendisine yeni ufuklar açtığını söylemekten çekinmeyen Dalgakıran, yurtdışına çıkmaya başladığında güven-marka ilişkisinin ne kadar önemli olduğunu kavrayışını şöyle anlatıyor: “Fark ettim ki Almanlarla aynı kalitede üretsen bile Türk damgalı ürünler diğerleriyle aynı değeri görmüyor. Türk üreticisine kendi vatandaşı güvenmezken yabancı niye güvensin ki? Hâl böyle olunca hem iç hem dış pazarda rekabet etmek zor.”Dalgakıran bu zorluğun üstesinden gelmesini sağlayacak formülü Almanya’da bir fabrika kurmakta bulmuş. Bu serüveni, “Ülke imajının yükselmesini beklemeye ömrüm vefa etmezdi. Ben de Almanya’da bir şirket kurdum ve geliştirdim. Bunu yaparken de markalamaya ciddi yatırım yaptım.” diyerek anlatıyor.İşbirliği ve Organizasyon Çağında Var OlmakDalgakıran’a göre 21’inci yüzyıl işbirliği ve organizasyon çağı. İşbirliğine açık olan ve örüntüleri organize edebilenlerin kazançlı çıkacağı bu çağda rekabet edebilmek, sahip olduğun hikâyeyi anlatabilmekten geçiyor. Öyle ki Dalgakıran, “Artık sadece anlatacak hikâyesi olanlar varlığını sürdürebilecek.” diyor.Her şeyin inanılmaz bir hızla güncellendiği bu yeni dünya düzeninde rekabet edebilmek, işbirliği yapmak ve organizasyonu yönetebilmekten geçiyor. Dünyanın en büyük otomobil üreticisi Çin’in bilgi ve birikimini de göz önünde bulunduran Dalgakıran’a göre, dijitalleşme ve tüketimin tetiklediği ihracat artışında Türkiye, Asya’dan Avrupa’ya doğru gelen büyük bir tsunamiyle karşı karşıya. Özellikle son yıllarda Türkiye’de yapılan ulaştırma yatırımlarının da etkisiyle, dünyanın imalat lideri Çin’den Avrupa’ya ve tüm dünyaya ihracatın hiç olmadığı kadar kolaylaştığını hatırlatıyor.Türk girişimcilerinin yaklaşmakta olan Çin dalgasına hazırlıklı olması gerektiğine vurgu yapan Dalgakıran, önemli bir hatırlatma yapıyor:“Çin çok büyük bir dalgayla geliyor, eğer bu kafaları değiştirmezsek bu tsunami bizi yutacak. Önümüzde iki yol var, ya göğsümüzü siper edip bu seli durdurmaya çalışacak ya da sörf tahtalarımızı alıp dalgaların üzerine çıkmaya cesaret edeceğiz. Bu noktada stratejimizi belirlemenin zamanı geldi. Acele edip harekete geçmemiz lazım.”Girişimcilere 3 Tavsiye1- Hatalarınızdan Ders AlınBaşarısızlık dediğimiz şey bir tecrübedir. Hatalarınızdan ders alırsanız bir kariyer inşa edebilirsiniz.2- Yeniliklere Açık OlunDünyayı yakalamak, rekabet edebilmek için yeniyi kucaklamak gerekiyor. Bu, büyüme yolunda vazgeçilmez bir unsurdur.3- Değişimden KorkmayınKendi şirketini dijitalleştirmekte geç kaldığını söyleyen Dalgakıran, bunu bir başarısızlık olarak değerlendiriyor ve değişmekten korkmamak gerektiğini söylüyor.Bu yazı, Inc. Türkiye Mart 2024 sayısında yayınlanmıştır. Abonelere özel çok daha fazla içerik için şimdi size özel tekliflerimizi inceleyin!