Kurumda yeni bir pozisyon açıldı. Sınavı geçtiniz. Gerekli performans puanını tutturdunuz. Heyecan dorukta. Artık en son görüşmedesiniz. Karşınıza oturan yönetici büyük bir hevesle karbon emisyonu hakkında ilgili konuşuyor. Eyvah, bu konuşma istemediğiniz bir yere doğru gidiyor. Gelmesin diye dua ettiğiniz o soru bir anda pat diye önünüze düşüyor: Kurumumuzda doğaya verilen zararın azaltılmasıyla ilgili faaliyet gösteren gönüllü çalışma grubunda görev aldınız mı? Sessizlik. Resmen görev almadınız ama açıkça hayır demekten doğal olarak çekiniyorsunuz. Sadece iş görüşmelerinde değil hayatımızın her anında kendimizi bunun gibi durumların içinde buluyoruz. İşyerinde ekip arkadaşınız bütün hafta çalışmış ve yeni bir tasarım yapmış. Size fikrinizi soruyor. Evde çocuğunuz yaptığı resmi size gösteriyor, nasıl olmuş diye soruyor. İkisi de olmamış. Ama bu yanıtı vermek istemiyorsunuz. Her iki durumda da yapıcı bir öneriyle yanıt vermek üstü kapalı bir şekilde “İyi olmamış.” demekten başka birşey değil. Bu gibi durumlarda beynimiz önünde duran seçeneklerden birini hızla seçmeye çalışıyor. Üç seçeneğimiz varmış gibi gözüküyor. Birincisi dürüst yanıt, ama olası sonuçlarından çekiniyoruz. İkincisi doğrudan bir yanıt vermekten kaçınmak veya yanıtı ertelemek. Üçüncüsüyse gerçeği çarpıtmak. Biliyorum, siz çok dürüst olduğunuz için elbette hep birincisini veya ikincisini seçiyorsunuz. Oysa yapılan araştırmalar bu iki seçeneğin arzu edilen sonuçları doğurmadığını ortaya koyuyor. İnsanlar sorularına bekledikleri yanıtı almadıklarında veya alenen kaçamak yanıtlar aldıklarında karşılarındaki insanı daha olumsuz bir ışık altında değerlendiriyor ve daha az güveniyorlar. Üçüncü seçenekse ilişkileri yıpratıyor, özsaygımızı incitiyor ve mutsuzluğa yol açıyor. Al birini vur ötekine!Bir yanıtı dürüst yapan nedir? Algıladığımız bu üç seçenek bizi köşeye sıkıştıran bir illüzyon yaratıyor. Bu köşe iyi bir yer değil. Gelin bu illüzyondan nasıl kurtulabileceğimize bakalım. Size yöneltilen sorular çoğu zaman karşınızdakinin sizinle veya kendisiyle ilgili daha büyük bir çıkarım yapmasına yardımcı olacak araçlardır. Örneğimize geri dönelim. Kurumdaki gönüllü çalışma grubunda görev aldınız mı? Bu soruyu soran kişinin derdi bu grupta yer alıp almadığınızı öğrenmek mi? Yoksa sizin çevreye duyarlı olduğunuza dair somut bir kanıt mı arıyor?Üstelik diyelim siz gerçekten çevreye duyarlı ve her imkân bulduğunda bu konuda bir şeyler yapmaya çalışan birisiniz. “Kurumdaki gönüllü çalışma grubunda görev aldınız mı?” sorusuna hayır yanıtını verirseniz ne oluyor? Sizinle ilgili yanlış bir çıkarıma neden oluyorsunuz. Dürüst olmaya çalışırken yanlış bir çıkarıma yol açtınız. Bu bir iletişim kazası değil de nedir?Peki nasıl köşeye sıkışmayacağız? Siz sormadan ben söyleyeyim. “Bu gruba katılmadım ama ben çevreye duyarlı birisiyim, şunları şunları yapıyorum…” şeklinde açıklama yapmak size puan kazandırmayacak. İnsanlar kendi sorularına aldıkları doğrudan yanıtların katma değerini daha yüksek algılar. Beklentilerine ters düşen veya bizzat aramadıkları yeni bilgilereyse şüpheyle yaklaşırlar. Buna doğrulama yanılgısı adı verilir. Bu nedenle, size sorulmadan ortaya attığınız bilgiler, size sorulan soruya verdiğiniz yanıtın ağırlığıyla yarışamaz. O zaman demek ki laf kalabalığı yapmayacağız. Ne yapmalıyız peki? İlk adım, sorunun altında yatan esas amacı fark etmektir. Sizin çevreye duyarlı bir insan olup olmadığınız hakkında kanıt aranıyor. Bunu fark ettiğiniz anda iletişimi köşeye sıkışmadan sürdürebilirsiniz.İkinci adım, karşı tarafın doğru soruları sormasına yardımcı olmaktır. Yani karşınızdakine, hem kendi amacına hizmet edecek hem de sizin iyi bir yanıt verebileceğiniz yeni bir soru sorması için çanak tutmanız lazım. Ustalık burada gizli. Konuyu odakta tutacak yeni bir soruyla manevra yapmalısınız. Konuyu değiştirmeye çalışan alakasız bir soru sorarsanız, size sorulan sorudan kaçmaya çalıştığınız aşikâr olacaktır. Diyelim ki siz aslında bu çalışma grubunun ne üzerinde çalıştığını iyi biliyorsunuz. Bu bilgiyi kullanarak kendinize iyi bir yanıt verme şansı yaratmalısınız. Örneğin, karşınızdakine mevzubahis çalışma grubunun son projesiyle ilgili ne düşündüğünü sorabilirsiniz. O anlatırken öyle kritik bir yerde bir tepki verirsiniz ki, size sizin ne düşündüğünüzü sormak zorunda kalır. Bu defa pas arzu ettiğiniz yerden, arzu ettiğiniz açıyla geldi. Şimdi golü atmak size kalıyor. Artık size sorulan ilk sorunun pek bir anlamı kalmadı, değil mi? Çünkü karşı taraf da esas amacına ulaştı. Karşınızdakinin doğrulama yanılgısını kendi hayrınıza kullandınız. Etkili iletişimde kıvraklığın anahtarı bu detayda gizli.Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.