Kültürü değiştirmek için başkalarının davranışını değiştirmeye odaklanmayın. Başaramazsınız. Kültürün peşinden koşup, yakalamaya çalışmayın Yetişemezsiniz. Alışkanlıklarla, mazeretlerle, yetersizliklerle ve yetkinsizliklerle kültürü birbirine karıştırmayın. Sonra yanlış tedavi uygularsınız. Kültür görünmezdir. Ama bazen söylenenlerde bazen de söylenmeyenlerde işitilir. Bu gizemi hissetmeye çalışın. Unutmayın, kültür önce sonuç sonra sebeptir. İlk olarak davranışların sonucudur, daha sonra davranışların sebebi olur. Peki burada bize ne düşüyor? Kendi davranışlarımızla başkalarınınkini değiştirebilir miyiz? Kötü niyet suyunda da iyi niyet kadar kolay tutunabilen bu can yeleği kimin elinde?Öncelikle kültür denen şeyi daha iyi anlayabilmek, bunun için de sorular sormak gerek. Kültür söylenen sözler midir yoksa gösterilen davranışlar mı? Sahip olunan alışkanlıklar mı, hissettirilen duygular mı ya da yaşanılan ve yaşatılan iklim midir? Veya bunların hepsi… Kültürün sahibi, yöneticisi, taraftarı, galibi, mağlubu ya da mağduru var mıdır? Sebep midir, yoksa sonuç mu? Değişir mi, değişmez mi? değişmeli mi, değişmemeli mi? Kültür sahip olduğumuz en büyük nimet mi yoksa en büyük mazeret mi? Kurallarla mı, yoksa değerlerle mi oluşur? Zorunluluk mudur, tercih mi? Amaç mıdır, araç mı? Sınırlar mı, geliştirir mi, hizalar mı? Sorgular mı yoksa sorgulanır mı? Kültürün iyisi ya da kötüsü var mı? Liste uzar gider… Ama bu sorular asıl keşfetmek istediğimiz o cevabı bulmaya yetmeyebilir. Üstelik hepimizin cevabının da farklı olacağından eminim. O zaman en iyisi, sorulara cevap vermek yerine kültürü anlamaya çalışmakla başlamak.Kültürü tanımlamak oluşturmaktan daha zordurKültür bir kurumda, organizasyonda ya da toplulukta bir kişinin ya da bir grubun tekelinde olan bir şey değil, aksine herkesin sahiplenmesi ve beraber yaşamasıyla varlık bulur. Kaynağını istek ve ahenkten alan bir sahiplenişle kalıcı kılınır. Alternatifsizlik, çaresizlik ya da zorunluluk gibi kaynaklarsa geçici. Ahenk, düzenin kalitesidir. Organizasyonel yapılanmanın dikey ya da yatay, tüm katman, süreç ve ilişkilerine yayılmazsa solar. Birey ancak fark edildiği, kendini güvende hissettiği, ve rahatça ifade edebildiği ortamlardaki davranışları içselleştirebilir. Böylece davranışlar alışkanlıklara, alışkanlıklar tutuma, tutumsa zamanla kültüre dönüşür. Bir grubun tanımladığı ve dayatmaya çalıştığı davranışlar toplamını kültür olarak tanımlamak yanılgı olur. Doğru tespit için, kabul edilen normların kimlere sorumluluk ve yetki verdiği ve ayrıca etkileşimin tek taraflı mı yoksa çok yönlü mü olduğuna dikkat etmekte fayda var. Kültür, geçmişi geleceğe bağlamadıkça eksik kalır ve sorgulanırBiraz da iş dünyasının kültür kodlarını irdeleyelim. Kültürün geçmişi günümüze taşıyan önemli bir araç olduğunu hepimiz biliyoruz. Deneyimli çalışanlar, kültürü kuruma değer katan, kökleri geçmişe dayanan ve sahip çıkılması gereken en önemli kazanımlar toplamı olarak görüyor. Geçmişle bugün arasındaki en sağlam köprü olarak tanımlıyorlar. Dolayısıyla o önemli bağı yıkabilecek tehditlere karşı tahammülsüzleşiyoruz. Gençlerse kültürü geleceği hayal edebilmelerini sağlayan kavramlarda arıyor. Geçmişin alışkanlık ya da kazanımlarıyla motive olmuyorlar. Güncel araç ve teknolojilerle bağ kurmaya çalışırken “köhne” kavramların hız kestiğine inanıyorlar. Cevabını aradıkları soru şu: “Hadi dünden bugüne, ok, kabul. Ama bugünden yarına da götürür mü?” Bir süre sonra benzer bir tahammülsüzlük, bu sefer kültürün kendisine yöneliyor. Yaşadıkları her olumsuzluğu, belirsizliği, hantallığı ya da katılığı, etraflarını kuşatan kültürden biliyorlar. Tam da bu nedenle kültürü yeniden tanımlarken her iki tarafı da memnun edecek bir anlamlandırma ve yapılandırma ihtiyacı var. Geçmişi önemseyen ve geleceği hayal ettiren bir yapıdan bahsediyorum.Herkes güçlü yönünü kültür olarak tanımlamaya çalışır, gücünü kültürden aldığını ifade ederKurum kültürünü labirent hâline getirenlerin dikkat etmesi gereken çok fazla konu var. Farklı deneyim, yetkinlik ve beklentilere sahip kişilerin labirent algıları da farklılaşıyor. Birinci grup, bu labirentin en doğru ve en ideal çalışma ortamı olduğuna inanan ve bulunduğu yeri hiç sorgulamayan kişiler. Deneyim heybesi zayıf bu bireyler, labirentin hem kurumun hem de kendilerinin gelişimi için tasarlandığına inanır. Bu grubun genelde performansı yüksek, potansiyeliyse sınırlı oluyor. Kültürün, kurumun en büyük gücü olduğuna gönülden inanır ya da inandırılır. İkinci grupsa labirenti kurum ve kendisi açısından sınırlayıcı bulur. Yenilikle arasında dikilen bu engelden başka bir şeylerin olduğuna inanır. Labirentin duvarlarını, yollarını sorgular, yıkmaya çalışır. Çıkışa giden kapı bazen kurumun içine açılır, bazen de dışına. Bu grubun potansiyeli ve performansı yüksek olsa da beklentilerinin karşılanmadığını fikri derinleştikçe performansı da düşer. Üçüncü grupsa, bilerek ya da bilmeyerek kuruluşunda rol oynadığı labirenti korumaya çalışanlardır. Labirentin sorgulanmasına bile tahammül edemez. Bazısı labirenti elindeki güç olarak kullanır, bazısı da saklanacak yer. Labirente, elde edilmiş tüm başarıların gizli formülü gibi neredeyse kutsallık atfeden tanımlar bu grubun literatürüne aittir. Performans ve potansiyel eğrisine çok inanmaz ya da sonuçlarına çok fazla anlam yüklemez. Özetle birinci grup alışkanlıkları, ikincisi umudu, üçüncüyse gücü kaybetmek istemez. Ancak, bu labirentte her üç grubun da beklentilerini karşılayacak bir yol ya da çıkış kapısı bulmak zorundayız.Kültür, herkese kendine özgü, farklı bir şey çağrıştırdığında yerleşirPeki herkese bir çıkış sunan labirentin haritası hangi duraklara uğruyor?Yeniliğe açık olmak. Gelişimi desteklemek.Güncel olanla ilişkisini kesmemek.Yüzünü geleceğe dönmek.Herkesin beslendiği ve birbirini beslediği bir iklim oluşturmak.Kültürü olumlu yönde dönüştürme arzusunun ve inancının herkesçe paylaşılması.Kültürün, değişim önünde bir engel değil bir fırsat, hatta zorunluluk olduğuna herkesi inandırmamız gerek. Kültürün ne olduğu kadar, kişilere ne çağrıştırdığına ve neyle ilişkilendirildiğine de odaklanmamız gerekKültür sarmaşık gibidir. Kimi zaman sarar, sarmalar, güzelleştirir, yaşatır. Kimi zaman da sıkıştırır, hareket ettirmez, nefes aldırmaz, zehirler. Kendi sarmaşığımızı kendimiz eker, yetiştirir ve büyütürüz. Böylece ya kendi sonumuzu hazırlar ya da kendi huzurumuzu inşa ederiz.Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.