Leylek leylek tepedeYumurtası sepetteBize bahar getirdinHoş geldin memleketeAntropolog Marcel Mauss insanlar arasında el değişitiren nesneleri ikiye ayırır: Hediye ve ticari eşya. Ticari eşyaların değiş tokuşu çoğunlukla yabancıyla, hediyeninkiyse tanıdıkla yapılır. Toplum içerisinde hediye alışverişi somut sosyal ilişkilerin sürekliliğini ve canlılığını korur, barış hâli için de gerekli görünür. Kadim zamanlardan beri başta Bulgaristan olmak üzere Balkan halkları, baharın gelişini kutlamak için birbirine kırmızısı sağlığı ve gücü, beyazıysa uzun ömrü simgeleyen marteniçka hediye eder. Göç eden Bulgaristan Türkleri’yle de bu gelenek bugün Türkiye’de de yaşatılıyor. Eskiden çevrenizde Bulgaristanlı bir dostunuz varsa (benim gibi) her mart geldiğinde bu kırmızı beyaz bileklikleri sizlere hediye ederdi. Fakat marteniçka, zamanla onu yaratan ve yaşatan toplumun dışına çıktı, geleneksel bir hediye olmanın ötesine geçti ve nihayetinde dönemsel bir alışveriş nesnesine dönüştü. Artık marteniçka deyince aklımıza gelen, bir dostumuzun bizim için el emeğiyle yaptığı bileklik değil. Herhangi bir e-ticaret sitesinden ya da bijuteriden onlarca hatta yüzlerce marteniçkayı kolayca satın alabilirsiniz. Hatta bir bakmışsınız, sipariş ettiğiniz kozmetik ürününün yanında hediye olarak pakete iliştirilivermiş. Üstelik Türkiye’de marteniçka pazarı öyle bir hâl aldı ki TL’nin döviz karşısında kaybettiği değerle de birleşince Bulgar vatandaşları bile marteniçka almaya Edirne’ye gelir oldu. Tabii bu metalaşma sürecini kültürel difüzyondan ayrı düşünemeyiz. Zira marteniçka doğduğu topraklardan kilometrelerce öteye taşınarak, farklı topluluklar arasında yeni anlamlar kazandı. Tıpkı Hint geleneklerine dayanan yoga ve Hint kınası gibi. Ya da mesela çevre düzenleme ve mekân enerjisi yönetme geleneği Feng Shui’nin Çin’den çıkıp Yozgat’a ulaşabilmesi…Peki marteniçka Türkiye’de ne zaman ticarileşti? Bu sorunun cevabı için takvim sayfalarını 2017’ye doğru çevirelim. Yani Bulgaristan, Romanya, Moldova ve Kuzey Makedonya’nın Baba Marta’yı (Mart Nine) UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Listesi’ne kaydetirdiği yıla. 31 senedir Bulgaristan Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Birliği tarafından ülkede üretimi teşvik eden şirket ve kuruluşlara verilen ödülün isim anası marteniçka, artık Türkiye’de de mart boyunca çok satan ürünlerden biri.Metalaşmadan bir adım önceBelki bu yazıyı okurken sizin de bileğinizde bir marteniçka var. Aslında kısa bir araştırma yaptığınızda karşınıza marteniçkayla ilgili çeşit çeşit rivayet ve ritüel çıkar. Onca farklı hikâyenin hepsinin ortak noktasıysa insanın bahara duyduğu özlem. Malum, mart ayı kışımızı yaza çeviren o eşik. Boşuna “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.” dememişler. Havanın kâh güneşli kâh soğuk olduğu mart ayında, insanın kaderi Baba Marta’nın (Mart Nine) merhametine kalır. Sağlık, barış ve bereket temennisiyle takılan bu küçük iplikler Baba Marta’ya saygıyla sunulur ve insanlığı yorucu geçen kıştan bir an önce kurtarması istenir. Aslında metalaşıp ticarileşen marteniçka bilekliklerinin orjinali Pijo (Пижо) ve Penda (Пенда) isimli biri beyaz diğeri kırmızı bebeklere dayanır. Rivayet odur ki herkesten uzakta leylekleriyle yaşayan Baba Marta ocak ve şubat aylarını temsil eden iki kardeşi büyük Seçko (ocak) ve küçük Seçko (şubat) yüzünden ömrü boyunca aşksız, herkesten uzak yaşarmış. O güldüğünde güneş açar, somurttuğunda rüzgârlar esermiş. Aşka olan inancını tamamen kaybettiğindeyse yüzü öyle bir asılmış ki kışlar iyice çetin geçmeye başlamış. Bahar hatıralarda kalmış. Baba Marta’nın leylekleri de onun yüzünü güldürecek bir aşk hikâyesi bulmak için dünyanın dört bir tarafına dağılmış. Soğuk ve kıtlık insanoğlunun belini bükmüşken, Pijo adlı beyaz tenli genç bir delikanlı al yanaklı Penda’ya aşık olmuş. Bu aşkı leyleklere duyurmak isteyen insanlar, genç çifti temsilen ağaçlara kırmızı ve beyaz ipler asmaya başlamış. Nihayet leyleklerden bu aşkı dinleyen Baba Marta’nın yüzü gülmüş, güneş açmış ve dünyaya bahar gelmiş. Hem bu aşkı kutsamak hem de huysuz Baba Marta’nın yüzünü güldürüp yazı getirmek isteyen insanlar da her mart leylek görene kadar bileklerinde marteniçka taşır olmuş. Göç rotasında leylekleri görenler, nisan başında çiçek açmaya başlayan ağaçlara dilekleri kabul olsun diye bağlamaya başlamış. Zamanla Hristiyanlığın etkisiyle bu hikâyeler çeşitlenmiş.Gelin görün ki bugün bu efsaneyi aynı şekilde yaşatmak mümkün değil. Zira iklim kriziyle mevsimlerin şirazesi kaydığı için artık ağaçlar daha 1 Mart olmadan çiçek açmaya başlıyor ve daha da kötüsü, şehirleşme yüzünden leyleklerin göç yolları değişiyor. Kapitalizmin doğa-insan ilişkisini dönüştürdüğü bu çağda marteniçka da kaçınılmaz şekilde yeni bir ekonomi-politik anlama kavuşuyor. Marteniçkanın Ardındaki İklim KriziBu yılın verileri henüz gelmese de geçtiğimiz yılın mart ayı, Avrupa Birliği iklim ajansı Copernicus’un yapmış olduğu ölçümlere göre tüm zamanlarınn en sıcak martı oldu. Ortalama 14,14 santigrat derece sıcaklık tespit edildi. Deniz yüzeyi sıcaklığıysa ortalama 21,07 santigratla yine rekor kırdı. Baba Marta mitindeki gibi ne güneşin yüzüne hasretiz ne de geriye soğuktan kırılan bir halk kaldı. Ticaret kapitalizminin halefi Sanayi Devrimi’yle ayyuka çıkan fosil yakıt tüketimiyle Pasifik’in orta kesimlerini ısıtan ve küresel hava modellerini değiştiren El-Nino’nun dengesi bozulmaya ve martlar 19’uncu yüzyıla kıyasla 1,68 santigrat derece daha sıcak olmaya başladı.T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün Türkiye özelinde yapmış olduğu çalışmaya göreyse 1991-2020 yılları arasındaki verilerle kıyaslandığında maksimum sıcaklık normalinin 4,1 santigrat derece üzerindeyken minimum normalinin 2,9 santigrat derece üzerinde. Tabii ki Türkiye’nin her yeri sıcaklık artışından nasibini aynı ölçüde almıyor. Araştırma sıcaklıkların en çok Trakya, Marmara Bölgesi’nin batı kıyıları, İstanbul, Ege Bölgesi’ni kıyı kesimleriyle Akdeniz Bölgesi’nin batı ve orta kesimlerinde arttığını gösteriyor. Yani Türkiye’nin sanayi, ticaret ve turizm kalbinde. Bu yüzden her 1 Mart’ta bileğimize taktığımız ve ay sonunda bağlamak için çiçek açmasını beklediğimiz ağaçlar daha mart gelmeden çiçekleniyor. Peki bu ritüeli gerçekleştirebilmek için görmeyi beklediğimiz leyleklere ne oldu? Bu yıl 14’üncü kez Bursa’nın Karacabey ilçesine bağlı Eskikaraağaç köyündeki yuvasına dönmesi beklenen Yaren’den henüz ses seda yok. Uzmanlara göre Yaren’e kavuşmak için kritik eşik 15 Mart. Ya bu yılki göçten alnının akıyla çıkmaya ömrü vefa etmedi ya da iklim krizi göç rotasını ve takvimini değiştirerek onu başka bir diyara götürdü. Sonuçta leylekler her yıl aynı rotayı izleyerek göç eden canlılar. Kuzey yarım küre kış mevsimini yaşarken Afrika’yı yuva bilenler martın ilk günlerinde yola koyuluyor. Onlar için birçok rota var tabii. Fakat hikâyemiz Türkiye ve Bulgaristan’ı kapsadığından en yaygın rotaya bakalım: Hatay üzerinden Türkiye’ye giriş, ardından İstanbul, buradan da Trakya üzerinden Avrupa’ya geçiş. Yapılan bir araştırma, küresel ısınmayla mevsim normallerinin üzerinde sıcaklıklar yaşandığında leylekler için daha fazla termal hava akımı oluştuğunu ve bu durumun tecrübeli leyleklerin enerji tasarrufu yaparak daha uzun mesafelere göç etmesini beraberinde getirdiğini gösteriyor. Deneyimsizler içinse, özellikle düzensiz termaller, daha fazla kanat çırpmak, yani daha fazla enerji harcamak anlamına geliyor. Hâliyle de göç mesafeleri kısalıyor ve enerjileri Türkiye’ye varmaya yetmiyor. Yine araştırmalara göre leylekler konaklayacak sulak alanlar ve beslenecekleri yumuşak toprak bulamadıkça göç rotaları da takvimleri de daha çok değişecek. Fakat dünya güneşin etrafında döndüğü müddetçe sayıları azalsa da göç devam edecek. Fakat kaş yaparken göz çıkardığımız, yani doğayla kucaklaşmaya çalışırken karbon ayak izimizi arttırdığımız için, dört gözle beklediğimiz leyleklerden mahrum kalmaya günbegün daha yakınlaşıyoruz. Geleneksel anlamıyla da ticarileşmiş manasıyla da baharı beklediğimiz marteniçka geleneğini yaşatabilmek için durdurmamız gereken bir iklim krizi var. Bu, bölgesel önlemler ya da sektörel çabalarla ortadan kaldırılabilecek bir mesele değil. Gönül ister ki siyasiler marteniçkayı etnokültürel bağlamından kopararak dönemsel kampanyalarının bir parçası hâline getirmek yerine uzun erimli politikalarla doğayı koruyup bir geleneği de yaşatmaya çalışsın.Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.