Nihayet Yaren Leylek yuvasına döndü ve Adem Amca’yla 14’üncü kez kavuştu. Yaren gibi leylekler Anadolu’daki yuvalarına vardığına göre marteniçkaları ağaçlara bağlama zamanı da geldi çattı. (İnananların dileklerinin tutması ümidiyle). Bir önceki yazımda marteniçkanın ne olduğunu ve arkasında sakladığı iklim krizini ekonomi-politik perspektiften ele almıştım. Bu kez sizi iki yıl öncesine götüreceğim. Tam da bu dönemde binlerce yıllık bir geleneğin, yani bahara dair umuduğumuzu addettiğimiz kırmızı beyaz iplikçilerin nasıl politikleştiğinin hikâyesine… Eminim siz de X’te atılan o gönderiyi görmüşsünüzdür. Marteniçkalar 2023’ten beri siyasetçilerin elinde ve dilinde bir başkaldırı, yeni bir düzen simgesi hâline geldi. Bu topraklardan çok da uzakta olmayan bir yerlerde yeşeren kadim bir gelenek, politikleşerek bir kesimin umudunu ve beklentilerini temsil eden bir simgeye dönüştü. Sadece alternatif bir gelecek ummanın temsili olmaktan öteye giderek zamanla ticarileşti. Peki bu makus talih sadece marteniçkaya mı özgü? Yoksa farklı zamanlarda ve mekânlarda kültürel nesneler benzer dönüşümler yaşayarak politikleşip ardından da ticarileşti mi? Cevap Antonio Gramsci gibi Marksist düşünürlerin siyasetin her alana nüfuz ettiğini vurgulamak için başvurduğu “Her şey politiktir.” mottosunda saklı. Tabii politik olan da kapitalist dünya düzeninde metalaşmaya mahkum. Marteniçkanın politikleşme ve ardında da metalaşma sürecinde uğradığı kültürel erozyonu anlamak için önce aynı süreçleri başından geçiren kültür öğelerine bakalım. İnşa Edilen Kültürün Ekonomi-Politik DönüşümüE. Hobsbawn ve T. Ranger Geleneğin İcadı adlı kitaplarında “Eski gibi görünen ya da eski olma iddiasındaki geleneklerin kökenleri sıklıkla oldukça yakın geçmişe dayandığı gibi, bazen bu geleneklerin icat edilmiş oldukları da açık bir gerçektir.” der. İcat edilmiş gelenekle “inşa edilmiş ve formel düzlemde kurumsallaşmış gelenekleri olduğu kadar, kolayca izi sürülemeyecek bir şekilde kısa ve belirlenebilir bir zaman diliminde -belki de birkaç yılda- ortaya çıkmış olan ve büyük bir hızla yerleşmiş gelenekleri” de tanımlarlar. Sözün özü, geçmişten bugüne doğal bir süreklilikle uzanan, tekrar edile edile içselleştirilen kurmaca değer ve davranışları tarihselleştirme eğilimindeyiz. Tarihsel ve politik anlamlar yükleyerek sembolleştirdiğimiz bu kültürel objelerin hazin sonuysa kitleselleşerek ticarileşmek.Hobsbawn anlatısına İskoçların geleneksel giysisi olarak bildiğimiz kiltle başlar. 1745 Jacobite Ayaklanması sonrasında İngilizler tarafından yasaklanan İskoç klan kültürü, 19’uncu yüzyılda romantize edilerek yeniden canlandırılır. Bu süreçte kilt, İskoç kimliğinin bir sembolü hâline gelir ve Viktorya döneminde ulusal kıyafet olarak benimsenir. Oysa tarihsel olarak İskoç yaylalarında (Highlands) yaşayan halkın asıl giydiği kıyafet, bugünkü kiltten oldukça farklı. Kısacası bugün İskoç kültürü olarak zihnimizde canlanan her şey 19’uncu ve 20’nci yüzyılda işin içine siyaset girince, tabiri caizse, icat edildi. Tabii kilt günümüzde sonradan kazandığı politik anlamını kaybettiği gibi metalaşıp ticarileşemedi de. Onun yerine ekose eteğe dönüştü. Kış günlerinde bizlerin, maskeli baloya giderken de Rahmi Koç’un tercihi.Bir de bindi var. Yani Hintli kadınların medenini durumunu göstermek için alınlarına kondurduğu o kırmızı daireler. Ya da Ortadoğu’da çöl sıcaklarına karşı korumak amacıyla kullanılan ve geleneksel olarak siyah-beyaz ya da kırmızı-beyaz desenlerde dokunan kefiye adlı şallar. Her ikisinin de tarihsel süreç içerisinde değişen anlamlarına bakalım: Hindistan’da 1960’lardan itibaren yükselen sol ve feminist gruplar, bindiyi geleneksel evlilik sembolü olmaktan çıkarıp kadın dayanışmasının simgesi hâline getirdi. 1990’lardan sonra diasporadaki Hint kadınlar ve Batıdaki feminist hareketlerce sahiplenilen bindinin anlamı, oryantalizmle mücadeleyi de içererek genişledi. Ama bindinin ticarileşmesi, egzotik veya asi stili temsilen moda ve kültür endüstrisi tarafından kullanılmasıyla oldu. Madonna, Gwen Stefani ve Selena Gomez’in bindiyle sahneye çıkışı ya da Coachella ve Burning Man gibi festivallerin etkisiyle bindi artık bir aksesuara indirgendi. Kefiye için de durum pek farklı değil. Arap çiftçilerin ve bedevilerin kullandığı kefiye de 1936-1939 yılları arasında İngiliz Mandası’na karşı çıkan Filistin İsyanı’nda politikleşti. Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat’ın hemen her ekran karşısına çıkışında giymesiyle de Filistin kimliğinin, milliyetçiliğinin, İsrail’e karşı mücadelenin sembolü hâline geldi. 2000’lerin başındaysa H&M, Urban Outfitters ve Topshop gibi markalar kefiye desenli atkı ve aksesuarları piyasaya sürdü. Hollywood ve müzik dünyası da bu akıma kayıtsız kalmadı. Kanye West, Justin Timberlake ve Rihanna’nın büründüğü kefiye, ünlülerin bu geleneksel aksesuarı punk ve isyan sembolü olarak kullanmaya başladığı yönünde tartışmaları ateşledi. Gündelik bir eşyadan politik bağlamına kavuşan kefiye, ticarileşerek asi ve bohem görünmek isteyen kitlelerin de tercih ettiği bir nesneye dönüştü. Kısacası hem bindi hem de kefiye kültürel anlamından koparak önce politik bir simgeye dönüştü, ardından kazandığı temsiliyetin gücü ve kitlelere yayılma hızıyla ticarileşti ve taşıdığı değerlerin içi boşaltıldı.Politikleşen Marteniçka: Ya bahardan sonra?Peki teknolojinin ilerlemesiyle doğaya tabi değil, hükümran olan insanlığın, Baba Marta’nın insafına kalmadığı şu günlerde, marteniçkanın yolculuğu bindi ve kefiyeninkine nasıl benzedi? Cevap bu minik takının asıl süksesini yaptığı 2023’te saklı. Balkan halklarının sürdürdüğü, kökleri paganizme dayanan bu binlerce yıllık gelenek, ansızın halk kültürünün ötesine geçerek Türkiye’de politik bir anlama kazandı. Millet İttifakının adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Sana Söz” kampanyasında gördüğümüz ağaç dalına asılmış marteniçka, o yıl ittifakın tüm bileşenlerinin temsilcilerinin kolundaydı. Âdete göre size hediye edilen bir marteniçkayı bir dilek dileyerek kolunuza takarsınız ve leylek ya da çiçek açan bir ağaç görünce de ağaca bağlarsınız. Kılıçdaroğlu da o dönem hem âdete hem davete icabet etmek için marteniçkasını bağlamaya, geleneğin doğduğu topraklar olan Bulgaristan’a bile gitti. Marteniçkanın politik yolculuğu bununla da sınırlı kalmadı, Balkan göçmenlerinin yoğun olarak yaşadığı belediyelerde marteniçka şenlikleri düzenlenmeye başladı. Hatta 8 Mart Kadınlar Günü’nde dağıtılan bir hediye hâline geldi.Asırlardır baharın gelişinin simgesi marteniçka da, bahar metaforu da politikleşerek yeni bir anlam kazandı. Birbirine bağlanan iki ucu arasında kitleleri birleştiren marteniçkanın baharı kısa sürdü. Bugün hem kültürel anlamını hem de politik duruşunu yitirdi; metalaşıp ticarileşerek dönemsel alışveriş ürünü hâline geldi. Fakat her ne kadar form değiştirse de bir kültür farklı anlamlarla yeni ellerde sürmeye devam ediyor. Tıpkı çok tartıştığımız bahar bayramı Nevruz gibi. Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.