Değerlerin yaşatılması davranışlarımıza bağlıdır. Sporu düşünelim. Takımlarda yetiştirilmeye başlayan o genç sporculara verilmek istenen değerler çok anlamlı, değil mi? Gençler spor yaparak hem ahlaki açıdan gelişir hem de kendilerini geliştirecek birçok özelliği heybesine atar. Takım ruhunu öğrenir. Bir takım olarak arkadaşlarıyla birlikte belirli bir amaç uğruna çaba sarf etmeyi, rakibe ve hakeme saygıyı, kurallara uymayı, yenilgiyi kabullenmeyi, pes etmemeyi, disiplini, özsaygıyı, anlaşmazlıkları kendi aralarında çözmeyi ve başarının hazzını keşfeder. Sporla birlikte çocuk yaşta edinilen bu değer ve davranış kalıpları gelecekte iş hayatına atıldıklarında kurum kültürü oluşturmayı öğrenmelerini ve devam ettirmelerini sağlar.Nahoş Bir Anının DüşündürdükleriArgümanlarımı bu sezon 12 yaşındaki oğlumun Türkiye Basketbol Federasyonu (TBF) maçını izlemeye gittiğimde şahit olduğum bir olay üzerinden anlatmak istiyorum. Maç saatinde salona gittiğimizde bizim takım ve karşı takımın oyuncuları heyecan içinde sahaya çıktı. Saat 18.00’da başlayan maç için tüm veliler işlerimizden çıkıp çocukları okuldan alarak doğruca sahaya geldik. Maç başladı, bizler de gençlerin heyecanına ortak olarak maçı izliyorduk. Henüz beşinci dakikada karşı takımın koçu birden hakemle tartışmaya başladı. Anladığımız kadarıyla koç, hakemin kendi oyuncusuna haksızlık yaptığını ve yanlış bir karar verdiğini düşünüyordu. O kadar çok bağırıyordu ki ne dediğini anlamamız mümkün değildi. Hakem koçun sahayı terk etmesini istedi. Bunun üzerine koç hiddetini daha da artırdı ve hakemin üzerine yürüdü. Olanları şaşkınlık içinde izleyen çocuklar âdeta şok oldu. Bizim takımın koçunun da ortamı sakinleştirme çabaları işe yaramadı. Sahanın kenarındaki 20 çocuk ve 40’tan fazla veli hayretle olanları izledik. Hakem kararından vazgeçmedi ve sonunda sahayı terk etti. Maç durdu. Karşı takımın koçu önce hiddetle hakemin arkasından içeriye girdi. Sonra da sahaya geri gelip takımına sert bir komutla “Hadi gidiyoruz çocuklar.” dedi. Karşı takımın taraftarları koçu ve takımı alkışladı. Takım da öylece sahayı terk etti. Bizim takımdaki çocuklarsa hevesleri kursaklarında öylece sahada kalakaldı. Biz de çok gerildik. Sahayı terk ederken çevremdekilere koçun davranışını hiç doğru bulmadığımı, bu kadar kişinin zamanınını harcamaya ve sinirlerini yıpratmaya hakkının olmadığını, çocukların çok üzüldüğünü, otoriteye ve kurallara karşı gelmenin, bağırıp çağırarak ve hatta şiddet eğilimi göstererek çözüm üretmeye çalışmanın hiç doğru olmadığını söyledim. Koçun çocuklara çok yanlış bir rol model olduğunu, sergilediği davranış ve tutumun spor ruhuna uygun olmadığını düşünüyordum. Beni duyan karşı takımın velileriyse ısrarla koçun davranışını desteklediklerini, çocukları böyle bir takımda oynadığı için gurur duyduklarını söylüyordu. Belli ki değer yargılarımız ve konuya bakış açımız tamamen farklıydı.Tam karşı takımla aramızda hafif bir gerginlik başlamak üzereyken sahada bağıran koçu yanı başımda buldum. Neredeyse 10 dakika boyunca bana neden sinirlendiğini, neden haklı olduğunu, verilen yanlış kararın gerekçelerini, çocuklara hakları için savaşmaları gerektiğini öğrettiğini, kendisinin çok tecrübeli bir basketbol koçu olmasına rağmen daha “dünkü çocuk” olan hakemin kendisine saygısızlık yaptığını anlattı durdu. Ona göre gerekli tepkiyi vermeseydi çocuklara yanlış bir şey öğretmiş olacaktı. Sakince dinledim. Aslında rol model olmaya çalıştığı değerler anlamsız değildi. Çocukların kendi haklarını savunan, doğrunun peşinde koşan bireyler olarak yetişmelerini istiyordu besbelli. Fakat ne bunu nasıl yaptığının ne de etrafa verdiği zararın farkındaydı. Üstelik diğer takım oyuncularının duygu ve düşüncelerini hiç düşünmüyordu.Bu olay bana gösterdi ki temsil ettiğimiz ve savunduğumuz değerler ne kadar güçlü ve anlamlı olursa olsun onlarla ilişkilendirdiğimiz davranış biçimimiz de bir o kadar önemli. Unutmamalıyız ki organizasyonlarda da yaratmaya çalıştığımız kültür davranışlardan oluşuyor. Değerleri yaşatmak için hayata geçirilmesi gereken davranışları tarif etmek çalışanların zihinlerini netleştirir. Böylece yukarıdaki örnekte olduğu gibi doğru bir değeri savunur ya da rol model olmaya çalışırken yanlış davranışları benimsememiş oluruz. Çoğu iyi niyetle yapılmaya çalışılan yanlış davranışların önüne sadece bu şekilde geçebilir ve doğru kültürel dönüşümü sağlayabiliriz. Farkındalığımızın bu seviyeye çıkması elbette zaman alacak. Fakat inanın, bir gün buna değdiğini göreceksiniz. Kim bilir belki de bu sayede Gregor Samsa bir böcekten bir kelebeğe dönüşecektir. Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.