Samin Nosrat yönetmek zorunda olmadığı insanlarla gayet “iyi anlaşan” biri. Netflix’in büyük beğeni toplayan, Türkçe’ye Tuz, Yağ, Asit, Isı olarak çevrilmiş yapımı Salt Fat Acid Heat’in başrolündeki şef ve aynı adlı çok satan kitabın yazarı. Tıpkı ekrandaki gibi gerçek hayatta da çok etkileyici. Zaten o bulaşıcı kahkahasıyla hemen dikkat çekmemesi mümkün değil. Yeni şirket ve televizyon projeleri derken şefin yeni gündeminde iyi bir lider olmak var. Yıl 2004. Ustam Chris Lee’nin Kaliforniya Berkeley’deki restoranında çalışmaya yeni başladım. Şefim beni mutfağı yönetmekle görevlendirdi. Hayatımda ilk kez yönetici olmuştum. Altını çizmek isterim, kendi restoranımda da değil, çok sevdiğim akıl hocamın mekânında yönetici olmuştum. Fakat her gün o mutfağa girdiğimde sanki tapusu benim üstümeymiş gibi kaygı nöbetleri geçiriyordum.Temel değerlerimiz uyuşmadığından yatırımcılarla sürekli bir gerginlik içindeydik. İşler tıkırında gittiğinde sorun yoktu. Fakat kriz anlarında bu uyumsuzluk başımıza türlü çoraplar örüyordu. Kâr edemediğinizde yatırımcılarınız yemeklerinizde organik yumurta kullanmak ya da çalışanlarınızın emeğinin karşılığını vermek istemenizi umursamaz. Bir gün gelip “Restoran böyle yönetilmez.” dediler. Biz çok idealisttik. Fakat henüz isim yapmadıysanız, para da kazanamıyorsanız idealizmin de anlamı olmaz. 25 yaşıma bastığımda değme şeflere taş çıkarırcasına yemek yapsam da iyi bir lider olma konusunda bir arpa boyu yol kat edememiştim. Tepemin tası atıyor, ya pasif agresif tepkiler veriyor ya da gerçek manada sinir krizleri geçiriyordum. Kimsenin kafasına kepçe fırlatmadım tabii. Öyle bağırıp çağıran biri de değildim. Ama sinir katsayım yükseldiğinde ne yapacağımı bilmesem de sinirimi çıkarmanın bir yolunu bulurdum. Ne de olsa çoğu benden yaşça büyük, beyaz erkeklerden oluşan ekibimin gözünde uyumsuz, İranlı genç kızdan ibarettim. Kısacası onlara sözümü geçirebilecek beceriye sahip değildim.O anlarda içimden hep şunu diyordum: “Nazikçe, sabırla derdimi anlatsam beni dinler misiniz? Tabii ki hayır. Sesimi duyurmamın tek yolu kaba davranmaktan geçiyor.” Bununla gurur duymuyorum. Fakat muhatap alınmamak, beni ve iş arkadaşlarımı âdeta içten içe kemiren bir hastalık hâline geldi.2009’da daha restoran kapanmadan önce işten ayrılmaya karar verdim. Çok kez sinir harbi yaşadım. Ağlama krizlerine girdim ve defalarca işi bıraktım. Chris babam gibiydi. Ona ihanet edemezdim. Tabii bam telime vuruncaya kadar. Ayrıldığımda yeniden doğmuş gibiydim. “Kimsenin müdürü falan olmak istemiyorum, yazar olacağım.” diye dolanıyordum. Bu kadar büyük sorumluluğa can mı dayanır? Benim için çok zor ve yorucu bir süreçti. Peki 10 yıl sonra ne yaptım dersiniz? Tükürdüğümü yaladım ve kendi işimi kurdum. Ama artık 25 yaşındaki o tecrübesiz genç kadın yoktu. Kiminle çalışacağımı seçme konusunda daha dikkatliydim. Ekipteki herkesin bazı özellikler taşıması gerekiyordu. İlk kez kendi çalışanlarımı işe aldım. Mesela stratejik danışmanımızı işe almadan önce tam iki ay onunla değerlerimiz, hayranlık duyduğumuz ve duymadığımız kişiler ve ne inşa etmek istediğimiz hakkında konuştuk. O kadar zeki ve mükemmel bir kadını yoldaş seçmişim ki artık işe alım süreçlerini gönül rahatlığıyla ona bırakıyorum. Gerildiğimiz anlar oluyor tabii. Bir gün geliri artırmak için bir plan yapmasını istedim. Stratejilerini anlattığı bir sunum yaptı. O gece eve gittiğimde bile aklımdan tek geçen şey “Ben bu kadını boğarım.”dı. Mahvolmuştum. Bir soluk alıp neden kendimi bu kadar kötü hissettiğimi düşündüm ve bunun onunla alakalı olmadığını fark ettim. Aslında cevap basitti. Gergindim. Ömrüm 7/24 yollarda geçiyordu ve sürekli oraya buraya gidip konuşma yapıyordum. Fakat alakası bile olmayan bu meselelerin faturası ona patladı. Peki bana ne demişti de bu kadar kızmıştım? Bu kadar çok şeye yetişmeye çalışmamamı… Yok saymaya çalıştığım bir gerçekliği göstermişti. Artık mesele duygularımla benim aramdaydı. Şükür ki kendimi bilecek kadar olgun biriyim de hemen terapiye gittim. Halbuki hislerini hemen dışarı vuran biri değilimdir. Ama bir şekilde ilerlemek zorundayız. Öğrenmeye devam ediyoruz. Kimse mükemmel değil. Tabii ki hâlâ sinirleniyorum. Fakat artık bu sinir anlarından sonra özür dileyebilecek kadar kendimi biliyorum.Bu işin sonunda dillere destan bir şekilde başarısız da olabilirim. Bunu bilemem. Tek bildiğim insanlara nasıl davrandığım, bu işyerinde birbirimize nasıl davrandığımız ve yaptığımız işin bize hissettirdikleri. Bu yeter de artar bile. MUTFAĞIN ÖTESİNDENosrat’ın kurduğu şirket yönettiği ilk işyeri değil. Ustasının restoranı kapandıktan sonra iki şef her ay çeşitli gıda ürünlerinin satışa sunulduğu bir pazar kurdu. Fakat Nosrat Oakland’daki bu pop-up mağazasını iki yıl boyunca tek başına yönettikten sonra kapattı. O girişimini “Başarılı bir işti ama yapmak istediğim bu değildi.” diyor. Bu işten vazgeçtiğine sevinen Nosrat “Bir işin batması ya da bitmesi çoğu zaman iyi şeylere vesile olur. İnsan ne yapmak istediğinden emin olunca onu hayata geçirmesi de o kadar kolay oluyor.” diyor.Bu yazı, Inc. Türkiye Kasım-Aralık 2024 sayısında yayınlanmıştır. Abonelere özel çok daha fazla içerik için şimdi size özel tekliflerimizi inceleyin!