Sürekli sağa sola savrulan bir dünyanın şaşkın bireyleri olarak, bu iki karmaşık kelimenin kavramsal karşılığının ne olduğunu bilmesek bile, bir şekilde aslında hepimiz garip bir dönemden geçtiğimizin farkındayız.Günümüzde eğitim sistemimizin yönlendirmesiyle x değeri arttıkça y değerinin de sürekli artmaya devam ettiği grafikler gibi lineer olarak akan hayat modelinin gerçek olduğuna ısrarla inanmak isteyebiliriz. Bu nedenle hayatlarımıza her boyutta şekil veren akımların yine ısrarla homojen ve tek yönlü olduklarını varsayabiliriz.Metamodern olarak isimlendirdiğimiz çağdaysa aynı anda birden çok etkiye maruz kaldığımızın farkında olmamız gerekiyor. Artık geçmişte olduğundan çok daha sık ve yoğun bir şekilde her düşünce, akım ve trendin, tam karşısında duran zıt bir hareketin doğuşuna gerekçe oluşturduğuna tanık oluyoruz. Bir trend ne kadar güçlenirse, varoluş amacıyla çelişen bir etki olsa bile karşı trendine de aynı oranda güç veriyor.Örnek olarak Amerika’da 2014’te Black Lives Matter hareketiyle birlikte ırkçılık temelli ayrımcılığa karşı başlayan ve diğer sosyal eşitsizliklere dair hassasiyetler nedeniyle yükselen “uyanış”ın ismi olan “woke”, postmodern dönemin en önemli kavramlarından biri. Woke kültürü geldiği noktada artık metamodern olarak nitelendirebileceğimiz bir karşı trend için ilham ve cesaret vermeye başladı: Anti-woke.Amerika’daki son seçimlerde woke hareketi Demokratlarla o kadar çok ilişkilendirildi ki, Trump’ın liderliğinde bir karşı trend olarak şimdi de anti-woke hareketi prim yapmaya başladı. Bir taraf “woke” hareketinin yavaş ilerlemesinden, sosyal duyarlılıklarımızın bir türlü gelişememesinden şikâyetçiyken, karşı taraf şimdiden kendi içinden çıkan anti-woke aktivistlerini öne sürmeye başladı. Anti-woke hareketi woke zihniyetini gerçeklikten kopuk olmakla ve toplumların en temel sorunlarıyla ilgilenmemekle eleştirerek küçümsüyor. “Go Woke”, günümüzde bir meta gerçeklik olarak “Go Woke. Go Broke.” ile kendi zıttını yaratmış oluyor.Geleceğimizi etkileyen trendleri inceleyen The Future Project’ten Tristan Horx hiper maskülinite trendinin tekrar yükselişe geçtiğinin altını çiziyor. Bir toplumsal hareketin gerçek gücünü anlamanın yöntemlerinden biri influencer tabanına bakmaktan geçiyor. Günümüzde toksik erkekliğin öncülüğünü yapan ve bu şekilde beğeni toplayan isimler var. Andrew Tate gibi isimlerin başı çektiği bu akım hiper maskülen yaşam tarzının bir anlamda bayrak taşıyıcılığını yapıyor.Dikkat çekici bir karşı trend örneği olarak Z jenerasyonundaki erkekler ve kızlar arasında da bir farklılık görüyoruz. Z jenerasyonunun kızları daha özgürlükçü bakış açısı sergilerken, erkekleri giderek daha fazla muhafazakârlaşıyor. Tristan Horx’a göre genç erkekler yeni rol modellerini henüz bulamadı; bu dönemde önlerine bir Rambo çıkmadı. Geleneksel değerlere ve dönemlere özlem duyuyorlar; belki de alternatifsiz kaldıkları için bir “retropia” ihtiyacına cevap verebilecek tek isim olarak Trump’ı kendilerine rol modeli olarak seçiyorlar.İçinde bulunduğu duygu durumlarının farkında olan, toplumsal duyarlılıkları gözeten, hayata kapsayıcı bir bakış açısıyla yaklaşan pro-feminist erkeklere karşılık, Amerika seçimlerinde mitinglerde gördüğümüz “Fuck Your Feelings” (Duygularını S*keyim) sloganının özetlediği anti-kırılgan zihniyet kadar güçlü başka bir karşı trend olabilir mi?Birbirine zıt trendlerin eş zamanlı etkisini gıdadan medya tüketimine birçok alanda görmeye devam ediyoruz. Bir taraftan vegan yaşam tarzı popülerleşirken diğer taraftan kanlı et yemek de giderek daha fazla rağbet görebiliyor. Sosyal sorunların dışına çıktığımızdaysa her şey dijital olacak derken, nitelikli analog deneyimlere talebin arttığını görüyoruz. Haberin sıradanını dijitalde okurken kaliteli olanını kağıttan okumayı tercih edebiliyoruz.Biz içinden geçtiğimiz postmodernizmi anlayana kadar metamodernist dönem başladı bile. Woke postmodernken, anti-woke metamodern bir oluşum. Duygularımızın yönlendirilmesiyle şekil verdiğimiz gerçekliğimizi günümüzde tek bir kriterle doğrulamanın önemi ve anlamı kalmıyor. Her trendin eş zamanlı olarak karşı akımının da etkisi altında kaldığımız, trendler ve karşı trendler arasında gidip geldiğimiz metamodern bir dönemdeyiz. Sanıyorum, keyfini çıkarmaktan başka seçeneğimiz yok.Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.