Hadi telefonunuzu elinize alıp şöyle bir rehberinize bakın. Eskiden beraber gülüp eğlendiğiniz şimdilerdeyse sesini bile duymadığınız kaç dostunuz ya da iş arkadaşınız var? Hangileriyle yeniden görüşmek isterdiniz?Pek çoğumuz hemen hemen hepsiyle görüşmek isteriz. Madem öyle, neden eski dostlarla daha sık iletişime geçmiyoruz? Ya da şu soruyu sormak daha doğru olur: Bir zamanlar hayatı paylaştığımız bu insanlarla yeniden bir araya gelsek ne olur? Bu soru işaretinden yola çıkan birçok psikolog ve akademisyenin yaptığı araştırmaların ıktıları epey şaşırtıcı.Birileri telefonun başında çaresiz bekliyorPsikoloji de dahil olmak üzere bilimin her dalında bir savı kanıtlamak için tekrar tekrar araştırma, gözlem ve deney yapılır. Bir önerme üzerine ne kadar çok deney yapılırsa doğruluğu da bir o kadar kuvvetlenir. Bu yüzden şu iki şeyden kesinlikle emin olmalısınız: Siz ummasanız da insanlar karşı taraftan hep bir adım bekler. Tanımadığınız biriyle ayak üstü yaptığınız bir sohbet bile insanları tahmin ettiğinizden daha çok mutlu eder. İlk olarak psikologlar literatüre “liking gap” diye bir kavram ortaya attı. Türkçeye sevilmeme illüzyonu diye çevirebileceğimiz bu kavram bize “Tahmin ettiğinizden daha çok seviliyorsunuz.” diyor. Yani insanlar başkalarının kendileri hakkındaki olumlu düşüncelerini hafife alıyor.. Sosyal etkileşimlerin beklentilerle çelişen olumlu sonuçları olduğunu gösteren çok sayıda araştırma var. Heybemize almamız gerekense şu: İletişime geçmeden önce bunun garip ve zorlayıcı olacağını düşünür, endişeleniriz. Fakat telefonu kapattığımızda ya da görüşmeden dönerken keyfimiz yerindedir. Yapılan çalışmaların hemen hemen hepsi çok daha fazla insanla etkileşime geçmemiz gerektiğine işaret ediyor. Korktuğumuz kadar kötü şeylerle karşılaşmıyoruz. Bilakis iyi bile geliyor. O hâlde eski defterleri karıştırıp zamanında bize iyi gelen insanları aramak neden bu kadar zor? Eski dostları aramak neden bu kadar zor? Simon Fraser Üniversitesi’nden psikolog Lara Aknin ve Sussex Üniversitesi’nden psikolog Gillian Sandstrom’un başı çektiği ekip, binden fazla gönüllüyle yaptığı araştırmada bu sorunun cevabını aramış. İlk olarak katılımcılar artık görüşmedikleri eş, dost, akraba ya da iş arkadaşlarıyla yeniden iletişime geçsin diye cesaretlendirilmiş. Sonuçlarsa hem şaşırtıcı hem de can sıkıcı. İki araştırmacı Scientific American’da yazdıkları makalede “Örneklem grubumuzu oluştururken yeniden iletişime geçmek istediği ve kendisinden haber almak isteyeceklerini düşündükleri eski bir arkadaşını hatırlayabilen kişileri seçmeye özen gösterdik. Katılımcılarımız için artık görüşmedikleri bu kişilerin iletişim bilgilerini temin ettik. Ne yazacaklarına karar vermeleri için süre de tanıdık. Fakat sadece grubun üçte birinden azı o mesajı attı.” diyor.Bu hayal kırıklığı anından sonra isteksiz katılımcıları cesaretlendirmeye çalışmışlar. Onlara ne yazacaklarına çok takılmamaları gerektiğini, mesajı görünce arkadaşlarının ne kadar mutlu olacağı hayal etmelerini ve olumsuz geridönüş alma durumunda da bu yaptıklarının karşılık beklememeleri gereken sevecen bir adım olduğunu anlatmışlar. Boşuna dil döktükleriyle kalmışlar. Zira katılımcıların çoğu Nuh demiş peygamber dememiş. Araştırmacılara göre insanlar eski arkadaşlarıyla iletişime geçmektense sokaktan çöp toplamaya ya da ya da hiç tanımadığı biriyle konuşmaya gönüllü olacak kadar isteksizmiş. Bir taşla çifte mutluluk Çok tuhaf, değil mi? En kötü ne olabilir ki? Hiçbir şey. Ya cevap alamazsınız ya da arkadaşlığınız yeniden güçlenir. Aknin ve Sandstrom araştırmalarında eski arkadaşlarıyla iletişime geçen birkaç katılımcının çok daha mutlu olduğunu gözlemlemiş. Pek çok araştırmacı da pandemide aralarındaki buzları eriten eski dostlar üzerine çalışmış. Araştırmaların ortak noktası Türkçeye şanlı kavuşma diye çevirebileceğimiz the great reconnection kavramı. PsyPost’a konuşan araştırmacı yazar Nicholas Brody “Uzun süredir görüşmedikleri ya da konuşmadıkları arkadaşlarıyla yeniden iletişime geçen insanların depresyon ve yalnızlık seviyelerinde gerileme tespit edildi.” diyor. Daha en şaşırtıcı kısma gelmedim. Tabii ki insanlarla konuşmak bizi keyiflendirir. İnsan sosyal bir varlık. Derin ilişkiler kurmaya ihtiyaç duyan biz insanların en büyük motivasyon kaynağı ve en çok tatmin olduğu şey sevgi dolu ilişkiler kurmaktır. (Tereddüt edenler için Harvard Üniversitesi’nde uzun yıllar süren bu çalışmayı öneririm.) Fakat insanlar herkesin bağrında çiçekler açtıracak bu basit adımı atmama konusunda inatçı. Dâhiyane Bir ÇözümPeki ya çözüm? Tüm bu başarısız girişimlerinden sonra Aknin ve Sandstrom katılımcıların eski dostlarıyla iletişime geçmelerinin önündeki o büyük engele, yani reddedilme korkusuna bir çözüm bulmuş görünüyor. İkili, araştırmanın ikinci fazındaki bulguları şu şekilde aktarıyor: “Katılımcıların bazılarıyla şu adımı denedik: Halihazırda iletişimde oldukları sevdiklerine üç dakika boyunca mesaj atmak. Bunu ısınma turu gibi düşünebilirsiniz. Kontrol grubundaki katılımcılarsa bu süre zarfında sosyal medyada gezinmeye devam etti. Üç dakika sonunda tüm katılımcılardan eski dostlarına mesaj atmasını istedik. Kontrol grubundaki katılımcıların üçte birinden azı mesaj gönderdi. Tıpkı ilk çalışmada olduğu gibi. Fakat bu sefer diğer grubun neredeyse yarısı o mesajı attı.”Düzenli olarak konuştuğunuz kişilerle pratik yaparak daha sosyal biri olma hususunda ilk adımı atmış olursunuz. Böylelikle eski arkadaşlarınıza ulaşma konusundaki isteksizliğinizi aşmak için damarlarınızdaki asil kanda mevcut olan kudreti de keşfedebilirsiniz. Bu iki psikoloğun araştırmadan yaptığı çıkarım basit: “Düzenli olarak rehberinizi gözden geçirin ve sık konuştuğunuz birkaç kişiye mesaj atın. Hemen ardından bir süredir konuşmadığınız ve özlediğiniz birini bir arkadaşınızla iletişime geçin.”İnsanların eskiden yediği içtiği ayrı gitmeyenler dostalarıyla yeniden bir araya gelme konusundaki isteksizliği bana tuhaf geliyor. Fakat kopan bağları onarmak kadar güzeli mi var? Haydi kendinizi bu konuda biraz daha zorlayın. Bir dahaki sefere yakın arkadaşınıza mesaj attıktan hemen sonra uzun süredir görüşmediğiniz birilerini de yoklayın. Bilim asla pişman olmayacağınızı söylüyor. Orijinal yayın tarihi: 14 Ağustos 2024 Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.