Sürdürülebilirlik hemen hepimizin gündemi. Çevre sorunları ve iklim krizinin bir sonucu olarak ortaya çıkan sürdürülebilirlik tartışmaları, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin 2015’te kabul edilmesiyle birlikte zirveye ulaşmış durumda. Sürdürülebilirlik, şirketler için müşterilerin ve iş ortaklarının yanı sıra çalışan tercihlerinde de önemli bir belirleyici hâline geliyor. Konu genel olarak çevre sorunları ve iklim kriziyle ilişkilendiriliyor. Girişimciler ve kurumlar da bu bağlamda çeşitli faaliyetleri gerçekleştirmeye çalışıyor. Fakat genel olarak konu üzerindeki tartışma ve yaklaşımlara bakıldığında, sürdürülebilirliği ne kadar doğru anladığımız tam bir muamma. Birçok firma, çevreye duyarlı olduğunu ve sürdürülebilirlik konusunda üzerine düşeni yaptığını göstermek amacıyla faaliyet raporlarını kamuoyuyla paylaşıyor. Örneğin bir deterjan üreticisinin sürdürülebilirlik kapsamında doğaya saygı, kâğıt ve su tasarrufu, nesli tükenmekte olan hayvanlar gibi noktaları odağına aldığı görülüyor. Çevreye duyarlılık, gelecek nesillere temiz ve sağlıklı bir doğa bırakmak önemli tabii. Fakat bunlar dilimizden düşmeyen sürdürülebilirliği tek başına açıklamak için yeterli değil. Oysa 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri sürdürülebilirliği çevre ve iklim sorunlarının yanı sıra toplumsal sorunları da kapsayacak şekilde tanımlıyor. Gerçekten de bu hedefleri oluşturan 17 ana maddenin ilkinin başlığının “Yoksulluğa Son” olması, bu hedeflerin yalnızca çevre ve iklimle sınırlı olmadığını bize gösteriyor. Ayrıca bu 17 ana başlığın her birinin altında çeşitli alt hedefler, bunlara ilişkin göstergeler ve bu hedeflerin gerçekleştirilebilmesine yönelik politika önerileri de mevcut. Bu politika önerileriyse firmalar açısından çok çeşitli fırsatlar sunuyor. Örneğin “İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme” başlıklı sekiz numaralı hedefte özellikle genç istihdamının artırılmasına yönelik stratejiler geliştirilmesinden ve bunlar için kamu desteğinden söz ediliyor. Bu destekler özellikle işe yeni başlamış girişimciler açısından önemli katkılar sağlayabilir. Görsel: Birleşmiş MilletlerPeki sürdürülebilir kalkınma hedefleri konusunda ne durumdayız? Birleşmiş Milletler tarafından konuya ilişkin yayınlanan 2023 raporu ne yazık ki iyimser bir tablo çizmiyor. Daha da vahimi rapor, “tehlike altındaki vaatler” başlığıyla açılıyor. Rapora göre 2030’da ulaşılması amaçlanan hedeflerin önemli bir kısmına mevcut durumda ulaşmamız mümkün değil. Hatta bu hedeflere ulaşmak bir yana, alt başlıklarla birlikte yaklaşık 140 hedefin yüzde 30’luk bölümünde 2015’e göre kötüye gidiş bile söz konusu. Örneğin, “yoksulluğa son” ve “insana yakışır iş ve ekonomik büyüme” hedeflerinde belirgin bir kötüye gidiş var. “Toplumsal cinsiyet eşitliği” hedefinin bazı alt hedeflerindeyse yaklaşık yüzde 15’lik bir ilerleme söz konusu. Fakat birçok alanda ilerleme çok yavaş gerçekleşiyor. Öyle ki, bu gidişle kadınların erkeklerle işyerlerinde eşit güce ve liderlik pozisyonuna ulaşması 140 yıl daha sürecek. Sürdürülebilirliğin çevre sorunları ve iklim kriziyle birlikte gündeme gelmesi, birçokları için ilginin ve önceliğin bunlara verilmesi gerektiğini düşündürüyor. Ne var ki, mevcut durum bu noktalardaki gelişmelerin de hiç iyi olmadığını gösteriyor. Örneğin, hava kirliliği sorununda bölgesel iyileşmeler söz konusu olsa bile, genel anlamda bir durağanlık var. Elektrikli araçlar açısındansa ilk günlerin coşkusunun azaldığı ve hatta bu sektörde gerilemenin başladığı görülüyor. Özellikle şarj istasyonu yatırımlarının yetersizliği nedeniyle müşterilerin yaşadığı çekincelerden kaynaklandığı düşünülüyor. Bu durum da sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin alt hedeflerle birlikte bir bütünü oluşturduğunun göstergesi. Bir hedefteki sorun diğer hedefe ulaşmayı engelliyor.Görünen o ki, sürdürülebilirlik “Bu parçası beni ilgilendiriyor, bir tek o parçayla ilgileneyim.” denebilecek bir konu değil. Bir firmanın kâğıt tüketimini azaltması ya da üretimde çevreci teknolojiler kullanması sürdürülebilirlik hedeflerine tamamen uyduğu anlamına gelmiyor. Örneğin bir şirketin atık yönetiminin yanı sıra üst düzey yöneticilerinde kadınların oranı da bir sürdürülebilirlik ölçütü olarak ele alınıyor. O hâlde ne yapmamız gerek?Öncelikle sürdürülebilirlik konusunu çevre ve iklime indirgeyen yaklaşımdan uzaklaşmalıyız. Ayrıca yalnızca 17 ana hedefe ve bunların başlıklarına değil, bu ana hedeflerin alt hedeflerine de bakmamız ve doğrudan doğruya bizimle ilişkili olanları belirlememiz de önemli. Ayrıca her hedefin çeşitli politika önerileriyle desteklendiğinin de farkına varmalıyız. Belki bu politika önerilerinde hem topluma yararımızı sağlayacak hem de bize çeşitli açılardan destek olabilecek fırsatların olduğunu görebiliriz. Böylelikle ezbere bir şeyler yapmaktan kurtularak yenilikçi bir yaklaşım sergileme, kurumsal imajımızı güçlendirme ve rakiplerimizin önüne geçme fırsatını da bulabiliriz. Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.