Global bir hızlı moda markası olan Forever 21’in Türkiye’ye girişini irdelediğimiz yazıda da değinildiği üzere moda sektörü artık hızını takip edemediğimiz bir değer zinciri üretmiş durumda. Markaların her yıl onlarca sezon giysi ürettiği, SHEIN gibi moda devlerinin son derece ucuza ürettiği düşük kaliteli anlık moda ürünlerinin viral olduğu, tekstil emekçilerinin insani olmayan şartlar altında çalıştırıldığı günümüz moda dünyasında sürdürülebilirliği yeniden düşünmek önem kazanıyor. Üstelik hızlı moda kavramının e-ticaretin kazandırdığı ivmeyle anlık modaya dönüşmesi, küresel iklim krizi bakımından çok daha büyük soru işaretleri oluşturuyor.Durum her ne kadar vahim olsa da elbette umutsuz değil. Hızlı ve anlık modanın karşısında sürdürülebilir ve insancıl üretim politikalarını savunan yavaş moda markaları ve ikinci el kültürü de güç kazanmaya devam ediyor. ABD ve Avrupa’da Depop ve Poshmark, ülkemizde Dolap ve Gardrops gibi özellikle genç tüketici arasında günden güne popülerlik kazanan ikinci el giyim platformları SHEIN gibi e-ticaret devlerine şu an için kafa tutamasa da yeni bir toplumsal bilincin ilk ışıklarını müjdeliyor. Bir yandan giysilerin ömrünü uzatmayı, yeniden kullanımı teşvik etmeyi, moda kavramının zamansızlığından yardım alarak uzun süre giyilebilir parçalar üretmeyi şiar edinen yavaş moda girişimleri ülkemizde de yaygınlaşıyor. Yavaş moda kültürünü biraz daha yakından incelemek ve Z kuşağının önünü çektiği ikinci el giyimin yükselişine mercek tutmak, moda dünyasının dinamiklerini biraz daha iyi anlamamıza yardımcı olacak.Yavaş Yavaş “Yavaş Moda”Yavaş moda kapitalist ekonominin moda endüstrisine bakış açısının bir özeti olan hızlı modaya karşı hem daha sürdürülebilir ürünler tasarlamak hem de tekstil endüstrisindeki çalışma koşullarına daha etik bir yaklaşım geliştirmek üzere 1980’lerdeki ilk çevreci hareketlerle birlikte ortaya çıktı. Yavaş moda çabaları yaklaşık 40 yıldan beri süregelse de 2018’de yayımlanan bir moda raporuna göre moda tedarik zinciri materyallerinin yüzde 75’i çöp sahalarında son buluyor. Bu da her saniye bir çöp kamyonu kadar tekstil ürününün çöpe atılmasına eşdeğer. Bu durumun başlıca sebeplerinden biri, beyaz eşyadan teknoloji ürünlerine ve kıyafetlere kadar tüm ürünlerin kısa sürede kullanılamaz hâle gelecek şekilde üretilmesi. Mesela neredeyse 40 yıl önce üretilen ve bazı evlerde hâlâ çalışan efsanevi Arçelik Leydi 170 bulaşık makinesini hatırlamayan yoktur. Bugün alınan bir bulaşık makinesinin 40 yıl boyunca sorunsuz çalışacağına inanmak mümkün mü? Durum böyleyken tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmemizi sağlayan yavaş moda hareketi, çevre ve insan hakları konusunda çok daha bilinçli ve hata kabul etmeyen genç kuşak tarafından yaygınlaştırılmaya devam ediyor. Yavaş moda, hızlı modanın üretim süreçlerini tersine çevirerek daha yavaş üretimi, bir sezonda daha az parça piyasaya sürmeyi ve sıfır atık politikasını savunuyor. İkinci El Değil “Vintage”Moda endüstrisinde sürdürülebilirliğin bir diğer halkası da ikinci el giyim. Teknolojinin hayatımıza getirdiği hızla birlikte zayıflayan zaman algımızın da etkisiyle, 10 yıl öncenin modasının bile vintage sayıldığı bir çağda yaşıyoruz. Dolayısıyla ikinci el giyim çoğunlukla “vintage” olarak anılıyor. Avrupa ve ABD’de influencer işbirlikleri ve sosyal medya kampanyalarıyla hızla popülerleşen Depop ve Poshmark, e-ticarette ikinci el giyimi yaygınlaştıran pazaryerleri. Kullanıcıların artık giymediği kıyafetleri uygun fiyata satışa çıkarabildiği bu e-ticaret uygulamaları, aynı zamanda ünlülerin de lüks tekstil ürünlerini sattığı profiller barındırıyor. “Daha ucuza al. Ücretsiz satışa çıkar. Modayı döngüsel kıl.” sloganıyla hareket eden Depop $10’a satılan Guess çantalar ve yarı fiyatına bulabileceğiniz Longchamp’larla dolu.İkinci elin yaygınlaşması üzerine pek çok sosyolojik ve ekonomik tespit yapılabilir elbette ama Z kuşağının erken 2000’ler modasına duyduğu nostaljik hayranlığın etkisini azımsamak imkânsız. Öyle ki Depop bugün, yüzde 90’ı 26 yaşın altında 30 milyondan fazla kullanıcıya hizmet veren ve şu ana kadar milyarlarca dolarlık vintage ürün satışının gerçekleştiği bir platform. Z kuşağının yarattığı “thrifting” (ikinci el eşya alışverişi) çılgınlığı ve 2000’ler modasının dönüşü gibi trendler birbirini körükledi.Türkiye’de bu trendin bayrağını Dolap taşıyor. Fakat ikinci el satış ekosistemi Avrupa ve ABD’dekinden biraz farklı. Yalnızca Dolap’ta satmak üzere indirimden aldığı ürünleri fahiş fiyatlara satışa çıkaran, kullanılmaktan yıpranmış ürünleri Dolap’a yüklemekten çekinmeyen kullanıcılar Türkiye’deki ikinci el satış kültürünü ne yazık ki zedeliyor. Sosyal medya kullanıcıları bu gibi Dolap profillerini pek çok defa ifşa etti. Üstelik Dolap uygulamasının hem alıcı hem de satıcıya koyduğu komisyonlar, komisyonsuz satış yapılan Depop gibi platformların yanında tercih edilebilirliği azaltıyor. Thrifting kültürünün yanlış yorumlandığı Türkiye’de, yine de organik kumaşlarının içinde rahat bir nefes alabildiğimiz yavaş moda temsilcisi markalar bulunuyor.Türkiye’de Yavaş Moda Nerede?“Yavaş modaya katıl!” mantrasıyla endüstride yerini alan Monanneé’nin kurucusu Senem Sarkanak, hızlı moda endüstrisinin durumunu böyle özetliyor: “Birçok hızlı moda markasının üretim faaliyetleri üçüncü dünya ülkelerinde sürdürülüyor. Emekçiler oldukça düşük maaşlarla çalıştırılıyor. En fazla çocuk işçinin çalıştırıldığı endüstrilerden biri maalesef tekstil. Hızına hız katan ve düşük maliyetler için kalitesini aşağı çeken büyük moda markaları etik değerlerden de hızla uzaklaştı.” . Türkiye’de yavaş moda nasıl bir noktada sorusunu, “Mevcut ekonomik şartlarda uygun fiyatlı ürünleri önceliklendiren bir tüketiciyle karşı karşıyayız. Zaten bir dolaba sahip olan tüketici için yeni kıyafet almak ihtiyaç zincirinin aşağılarına iniyor, trende ayak uydurayım diyen tüketiciyse nispeten ucuz ürünlere yönelerek kaliteden ödün veriyor.” diye cevaplıyor. Yavaş modanın Türkiye’deki durumu kimi zaman zorluklara sahne olsa da bu alandaki Monanneé gibi pek çok girişim zorluklara yaratıcı çözümlerle cevap vermeyi başarıyor.2010’da tüketicileri elbise kiralamayla buluşturmak üzere Eda Franci ve Seda Aksoy tarafından kurulan Davet Çok Elbisem Yok (DCEY) bugün elbise ve gelinlik kiralama, resale (yeniden satış) gibi hizmetler sunmaya devam ediyor. Tüketicilerin beklentilerinin seri üretimde yeri olmayan daha dayanıklı giysilere yöneleceğini öngören ikili, DCEY’le lüks elbise ve aksesuarların birden çok kez kullanılabilmesini sağlıyor. Yavaş yavaş paylaşım ekonomisine dahil olmanın yollarını bulan moda endüstrisinde DCEY özellikle bizim gibi kutlama, düğün ve törenlerin çok olduğu bir toplumda abiye giyimi tek kullanımlık olmaktan çıkarıyor. Üstelik bu giysileri çok daha uygun fiyatlara tüketiciyle buluşturuyor. Al-kullan-at şeklindeki tüketim alışkanlıklarını daha sürdürülebilir ve tasarruflu pratiklerle değiştirmenin mümkün olduğunu kanıtlıyor.Kendini karbon ayak izini küçültmeye adamış bir diğer yerli yavaş moda markamız Lando Studio. Üretimden dağıtıma kadar atık üretimini minimize etmeyi hedefleyen Lando Studio, kullanıcıları websitesindeki “Daha iyi bir gezegen, daha iyi bir sen.” mottosuyla karşılıyor. “Who made my clothes? (Kıyafetlerimi kim yaptı?)” hareketini takip eden Lando Studio, üretim aşamasında birlikte çalıştığı emekçilere haklarını sonuna kadar teslim ettiğinin de altını çiziyor. Organik pamuk ve tensel gibi kumaşlar kullanmaya özen göstermekle birlikte geri dönüştürülmüş kumaşlara ürün gamında en doğru şekilde yer vermeyi de ihmal etmiyor. Bir diğer yavaş moda girişimiyse Giyi. Sürdürülebilirlik verilerini şeffaf bir biçimde halkla da paylaşan Giyi, kurulduğu 2020’den beri iki yıllık deneyimlerini sürdürülebilirlik raporuyla tüketicilere aktarıyor. Bu rapora göre iki yılda yüzlerce ürünü upcycling (ileri dönüşüm) sürecine dahil etmeyi başaran Giyi, kadın işgücünü onurlandıran bir marka politikasına sahip. Aynı zamanda tüketim çılgınlığının bir ürünü olan, yurtdışında Black Friday olarak da bilinen, kasım ayına yayılan indirimlere karşı bir kampanya düzenleyerek bu dönemde yapılan alışverişlerde fidan bağışlamayı tercih etmiş.ROOM bünyesinde Başak Dizer Tatlıtuğ ve Deniz Marşan önderliğinde çalışan stilistlerle kullanıcılara kişisel tarzı doğrultusunda kombinler gönderen Bikutukombin, yerli butiklerle çalışarak lokal üretime verdiği önemi ortaya koyuyor. Kapsül dolabı da stil seçenekleri arasına ekleyerek kullanıcıların her parçanın birbiriyle kombinlenebildiği zamansız bir dolap düzmelerine yardımcı oluyor. Bir parçanın giyilmediği için yıllarca dolapta beklediği veya atıldığı senaryoları ortadan kaldıran kapsül dolap mantalitesi bütçe dostu olduğundan daha dayanıklı tekstil ürünlerine yatırım yapmayı da kolaylaştırıyor. Bikutukombin stilistlerinden Layza Akdilek sürdürülebilir stil seçimlerinin şıklıktan ödün vermek olmadığını şu sözlerle vurguluyor: “Kapsül dolap trend bir görünüm için gereken temel parçaları sağlıyor. Temel güçlü olduktan sonra bu zamansız parçalarla trend bir görünüm yakalamak mümkün. Zaten artık trendler de daha sade, elegan ve kaliteli parçalara doğru kayıyor.” Akdilek’e göre yerel butikleri tercih etmemizin başlıca sebebi, gerçekten çok çeşitli bir ürün gamına sahip olmaları. “Ülkemizde küçük ölçekli yerel markaların çok başarılı ürünleri var fakat düşük pazarlama bütçeleri sebebiyle görünürlük elde etmekte zorlanıyorlar. Bikutukombin olarak onlara bir işbirliği eli uzatıyor ve platform sağlıyoruz.” diyen Akdilek, ülkemizde ne kadar başarılı tekstil girişimleri olduğunun da altını çiziyor.Tren(d)i Kaçırdık mı?Yavaş modanın kendisi de bir trend olarak değerlendirilebilecekken anlık trendler bu alanda çalışan girişimcilerin mücadele etmesi gereken birer problem olarak ele alınamaz. Belki de yavaş modanın marjinal çizgisini ana akıma doğru genişletebilecek ve daha büyük kitlelerce benimsenmesini sağlayabilecek anahtar burada gizlidir. Özellikle Z kuşağı tarafından kabul gören sürdürülebilirlik ve yavaş moda akımlarını trendler ve sosyal medyadan ayrı düşünmek imkânsıza yakın. Yavaş modanın da kendi trendleri ve özgün bir moda anlayışı var. Kapsül dolap trendi, tensel ve keten gibi çevre dostu kumaşlarla bezeli minimalist giyim stili bunlara örnek olarak verilebilir. Hızlı ve anlık moda endüstrilerinin trendlere yön veren en büyük silahı olan veri analizi, yavaş moda tasarımı için de bir güce dönüşebilir. Yavaş modanın hızla tüketilen trendleri kendi lehine çevirmek için kullanabileceği bir diğer yöntemse farklı şekillerde giyilebilen ürünler üretmek. Marka-üretici-tüketici işbirliği kültürünü özünde barındıran yavaş moda için benzer yapıdaki markalarla yapacakları işbirlikleri de oldukça önemli. Bu içgörüleri takip eden ve bizlere umut aşılayan yerli yavaş moda markaları ve yavaş modayla işbirliği içinde olan diğer tekstil girişimleri, tekstil cenneti olma potansiyeli çok yüksek olan ülkemizde yerel üretimi destekleyerek alanlarını daha da genişletecek gibi görünüyor.Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.