Birkaç yıl önceydi. Ocak ayında Norveç’teki akrabalarımı ziyarete gitmiştim. Ormanın derinliklerindeki sade ve konforlu o sıcacık evleri, yoğun karla kaplı ve buz sarkıtlarıyla süslenmiş bir Noel kartı gibi görünüyordu. Tüm muhteşemliğine rağmen soğuk her şeyin önüne geçiyordu. Uyumaya hazırlandığım o ilk gece yanıma gelip odamın penceresini açık bırakmak isteyip istemediğimi sorduklarında çok şaşırdım. Şok olmuş bir şekilde kibarca “Hayır, teşekkür ederim.” diye kekeledim. En sıcak tutan pijamamı giyip kendimi kuş tüyü yorganın altına attım. Uykuya dalmaya hazırlanırken içimden “Canım teyzem, kıyamam. Bu soğukta kafayı da üşüttü herhalde.” diye geçirdim. Meğerse aklını kaçıran benmişim.Norveçliler de daha sıcak iklimlerden gelen misafirlerini sıfırın altındaki sıcaklıklarda pencereyi açma önerisiyle şok edip korkutmaya bayılmıyor elbette. İskandinav ülkelerinde temiz yani soğuk havanın sağlıklı uyku için olmazsa olmaz olduğuna dair bir inanış hâkim. Boşuna Amerikalı gezginler Danimarka’nın soğuğunda, kafelerin önünde bebek arabasında uyuyan bebekleri görünce şok geçirmiyor. Meğer İsveçli ebeveynler tam da bu sebeple kışları küçük çocuklarını balkonda uyutuyormuş.Kuzey ülkelerinde çocukların dışarıda uyutulduğunu duymuştum, hem kişisel deneyimlerimden hem de İskandinavya’ya seyahat eden Amerikalılardan, oradaki annelerin çocuklarının kaçırılma korkusu olmadığına dair anlatılarından. Fakat daha kaliteli bir uyku çekmek için bunu denemeyi hiç düşünmemiştim. Ta ki Apartment Therapy’de Sarah Magnuson’un yazısını okuyana kadar. Soğuk Hava ve Uyku Bilimi Amerikalıların az ve kalitesiz uyuduklarını kanıtlayan birçok araştırma var. Magnuson da İskandinavların aşırı soğuk havalarda uyuma yöntemini denemenin Amerikalılar için çözüm olup olamayacağını merak etmiş. Bunu öğrenmek amacıyla hem literatür taraması yapmış hem de soğuk bir şehir olan memleketi Chicago’da bu taktiği bizzat denemiş. Sonuç ne mi olmuş? Magnuson sağlam bünyeli Norveçlilerin bildiği bir şeyler olduğuna kanaat getirmiş.Önce bilimsel verilere göz atalım. O sıcacık, rahat yatağınızı uykuyla özdeşleştirmiş olabilirsiniz. Ama araştırmalar uyumadan önce vücut ısımızın kendiliğinden düştüğünü gösteriyor. San Antonio’daki Texas Üniversitesi’nde nörolog ve uyku araştırmacısı Okeanis Vaou “Yatmak üzereyken üşüdüğünüzü hissedersiniz. Bunun nedeni vücudunuzun uykuya hazırlanırken soğumasıdır. Şöyle düşünün, vücudunuz sıcaklığı düşürmek için iç termostatını kapatır ve uykuya hazırlanır. Uyku hâlindeki beyin de daha serin bir ortamda olmak ister.” diyor. Araştırmalar uyku evresine geçerken soğumaya başlayan vücuda yatak odası sıcaklığını düşürerek yardımcı olursak daha sağlık bir uyku çekeceğimizi gösteriyor. Oda sıcaklığının 15 ila 20 derece arasında olması huzurlu bir uyku için ideal. Uyuduğumuz ortamda termometre ne kadar yükselirse o kadar kalitesiz uyuruz.Kişisel deneyimler ve uyku araştırmaları da aynı fikirde Tüm bu deneyimler ve bilimsel açıklamalar bana mantıklı gelse de, kışın pencereyi açık bırakmak için henüz ikna olmuş değilim. Tam da bu noktada imdadıma Magnuson yetişiyor.Magnuson yazdığı makale için araştırma yaparken her akşam yatmadan önce birkaç saat yatak odasının penceresini açık bırakıyormuş.O anları şöyle anlatıyor: “Yatmadan önce pencereyi kapattım ve hızlıca yorganımın altına girdim. Oda sıcaklığı hemen 15 derecenin altına düşmüştü. Uyumak için iyi bir başlangıç.” Peki ya sonuç? Magnuson “Şunu memnuniyetle söylemek isterim ki, bu yöntemle uyku kalitem ciddi anlamda arttı. Daha hızlı uykuya dalıp daha uzun süre uyuyorum.” diyor. Artık bir İskandinav gibi uyuyor ve bunu günlük rutini hâline bile getirmiş.Aslında sıcak bir ülkede yaşayan bende de durum aynı. Yani ne kadar soğuk bir odadaysam o kadar iyi uyuyorum. Başta Magnuson’un deneyi, bir sürü araştırma ve Norveçli teyzemin söylediklerine bakılırsa tüm bu ekolojik etkileri ve maliyetine rağmen bu uygulama denemeye değer gibi görünüyor. Uyumadan önce yatak odanızın sıcaklığını düşürmek kulağa saçma gelse de tüm bulgular bu İskandinav uyku yönteminin işe yaradığını kanıtlıyor. Orijinal yayın tarihi: 11 Haziran 2024Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.(*) Bu yazının çevirisinde Türk okura hitap etmek için birtakım değişiklikler yapılmıştır.