Steve Jobs’ın kariyerinin başlarında verdiği bir röportajı dinledim. 12 yaşındayken bir okul projesi için nasıl HP’nin kurucusu Bill Hewlett’i telefonla aradığını ve ondan yardım istediğini anlatıyor. Bill küçük Steve’e yardım etmekle kalmamış, aynı zamanda ona yaz için küçük bir iş de vermiş. Jobs bu röportajında hayatı boyunca destek istemekten çekinmediğini ve genellikle insanların olumlu döndüklerini anlatıyor. Sormanın, istemenin ve harekete geçmenin gücünden bahsediyor ve başarılı insanlarla başarısız insanlar arasındaki en önemli farkın bu olduğundan bahsediyor. “Hayal kurmak yetmiyor, harekete geçmek ve bir adım atmak fark yaratıyor.” diyor. Steve Jobs’ın küçük yaşta yaratıcılığını kullanarak bulduğu bu yöntem ve cesaretle attığı o adım hayatında önemli bir dönüm noktası olmuş.Bazen yaratıcılık deyince aklımıza büyük icatlar geliyor. Oysa yaptığımız işe getirdiğimiz yeni bir bakış açısı, söylediğimiz yeni bir söz, kullandığımız yeni bir uygulama yepyeni bir çığır açabiliyor. Bu da yaratıcılığın ta kendisi. Farklı bir bakış açısı sunmak, doğru soruları sormak, aldığın eğitimler ve geribildirimlerle başka bir sene dönüşmek aslında hep yaratıcılığın bir parçası. Farkında olmadan hepimiz her gün yeni bir dünya yaratıyoruz. Söylediklerimiz ve davranışlarımız bir sonraki anı yaratıyor.Gelin, yaratmak kelimesine farklı bir açıdan yaklaşalım. Yara almadan yaratmak mümkün mü? Yaratmak acı verici bir süreç olabilir; yeni şeyleri öğrenmek, hazmetmek ve özümsemek zaman alabilir. Hatta zahmetli de olabilir. Yaratım için doğru zamanı beklemek ve doğru anı yakalamak önemlidir. Şirkette kullandığımız esenlik platformu Wellbees’in organize ettiği etkinlikte panelist olarak ben de yer aldım. Etkinliğin konusu çok ilgimi çekti ve beni heyecanlandırdı. “Çık dışarıya oynayalım” teması tam da şirketlerde yaratıcılığın ne kadar önemli olduğunu ve çalışanların psikolojik güvenliklerinden takım ruhu, anlam, amaç, iletişim gibi konularda şirketi nasıl desteklediğini ortaya koyuyordu. Katılımcı şirketler kendi uygulamalarından çeşitli örnekler verdi. Özellikle oryantasyon programlarında ve yetişkin eğitimlerinde işin içine oyunu katmak oldukça yaygın kullanılan bir yöntem. Bu çalışanların birbirini daha yakından tanıması, birbirlerine güvenmeleri, etkin iletişim kurmaları ve eğlenerek öğrenmeleri için âdeta sihirli bir değnek. Küçükken oynadığımız oyunları bir düşünün. Saatin nasıl geçtiğini anlamazdık, en iyi arkadaşlıklarımızı oynadığımız oyunlarda, paylaştığımız anlarda yaşardık ve yaratıcılığımızı maksimum seviyede kullanırdık. Kendimizi mutlu ve değerli hissederdik. Şirketlerde süreçlerin içine oyunu katmak da yaratıcılığımızı besliyor. Çalışanlara yaratıcılıklarını kullanabilecekleri platformlar sunmak hem motivasyonlarını artırıyor hem de performanslarını güçlendiriyor.Panelde verdiğim örneklerden birisi de üç yıldır çalışanlarımız ve aileleriyle birlikte gerçekleştirdiğimiz “Safety Fest”lerle ilgiliydi. Birlikte hem eğlendiğimiz hem de öğrendiğimiz, ana teması iş sağlığı ve güvenliği olan bu etkinlikte çalışanlarımız ve aileleri yaratıcı oyunlar oynuyor, oyunlar aracılığıyla çeşitli istasyonlarda iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili bilgi ediniyor ve farkındalıklarını artırıyor.Eskişehir’de gerçekleştirdiğimiz etkinliğimiz öncesinde daha önce ziyaret etme fırsatı bulamadığım OMM (Odunpazarı Modern Müzesinde)’a gittim. Farklı sanatçıların yaratıcı eserlerini görmek oldukça etkileyiciydi. Müzedeki eserleri incelerken yaratım sürecinde akmanın, potansiyelini ortaya çıkarmada ne kadar etkili olduğuna bizzat tanıklık ettim. Sanatçı Guillermo Santoma’nın da dediği gibi: “Malzemeyi anlamak, onun kendi şeklini almasına izin vermek doğadaki evrim sürecine benzer.” Şüphesiz şirketlerde de çalışanların yaratıcılıklarını kullanmalarına olanak sağlamak potansiyellerinin ortaya çıkmasına pozitif etki yapacaktır.Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.