Sürdürülebilirlik konusunda her gün yeni bir şeyler duyuyoruz. Bir kısmı sürdürülebilirliği gerçekleştirmeye yönelik çabalara ilişkin sevindirici haberler olsa da bazı firmaların sürdürülebilirlik konusundaki isteksizlikleri de malum. Bu şirketler sürdürülebilirliğe ilişkin yükümlülüklerinden çeşitli yöntemlerle kaçınmaya çalışıyor. Literatürde sürdürülebilirlik maskesi takan firmaların yol açtığı başlıca sorunlar “yeşil aklama”, “yeşil suskunluk” ve “sosyal aklama” olarak kavramsallaştırılmış. Bu yazıda bahsi geçen üç kavramı ele alarak farkındalık kazandırmayı amaçlıyorum.Yeşil AklamaKaynak: Birleşmiş MilletlerBirleşmiş Milletler yeşil aklamayı basitçe “-mış gibi yapmak” olarak tanımlıyor. Yeşil aklama, bir firmanın çevreci uygulamalara sahip olduğu izlenimini doğuracak biçimde kamuoyunu yanıltılması demek. Bu durumu daha somutlaştırmak için birkaç örnek verelim. Mesela herhangi bir temeli olmadan ürün etiketlerinde “çevre dostu” ibaresine yer verilmesi. En yaygınlarından biri de süreç içerisinde çevreye büyük zarar verilerek oluşturulan geri dönüştürülmüş girdi kullanılırken dikkatlerin yalnızca geri dönüştürülmüş içerik kullanıldığına çekilmesi. Oysa büyük resme bakınca astarı yüzünü nasıl da geçiyor.Çevreyi korumaya yönelik gerçek ve geçerli bir plan olmamasına rağmen bu yönde beyan verilmesi de cabası. Yeşil aklama denince akla ilk gelen petrol devleri oluyor. Hatırlarsanız 2022’de uluslararası bir STK olan Global Witness, Shell hakkında yeşil aklama şikâyetinde bulunmuştu. Enerji şirketi fosil yakıtları yenilenebilir olarak etiketleyerek herkesi yanıltmakla itham edilmişti. Global Witness yaptığı incelemede, 2021’de yenilenebilir enerji ve enerji çözümlerine yılda $2 milyar bütçe ayırdığını belirten şirketin, toplam bütçenin yalnızca yüzde 1,5’ini rüzgâr ve güneş enerjisi üretimine harcadığını tespit etmiş. Üstelik bu araştırmada fosil gazın da yenilenebilir enerji harcamalarında yaygın olarak kullanıldığı ortaya çıkmış. Görünüşe göre Shell, “-mış” gibi yapmakla kalmamış, sağ gösterip sol vurmuş.Sosyal Aklama Çevresel, sosyal ve yönetişim uygulamalarına yönelik araştırmalar yapan İsviçre merkezli RepRisk’in yayınladığı basın bildirisinde, yeşil aklamayla sosyal aklamanın ilişkili olduğuna dikkat çekiliyor. Ayrıca rapor yeşil aklama yaptığı tespit edilen halka açık şirketlerin üçte birinde sosyal aklamanın da söz konusu olduğunu gözler önüne seriyor. Sosyal aklama, sosyal sorumluluklarını yerini getiriyormuş gibi görünme çabasına verilen ad. Tıpkı yeşil aklamada olduğu gibi burada da firma, tüketici nezdinde kendisini olmadığı gibi tanıtıyor. Tek bir boyutun ön plana alınıp diğerlerinin görünmez kılınması gibi yöntemler kullanılabiliyor. Dolayısıyla gerek yeşil aklamanın gerekse de sosyal aklamanın iyi niyetli tutum ve davranışlar olmadığını söyleyebiliriz.Sosyal aklamam hususunda dünyaya damgasını vuran örneklere baktığımızda karşımıza çıkan ilk isimlerden biri Volkswagen. 2015’te yaşanan Dieselgate skandalıyla şirketin emisyon testlerini manipüle ettiğini hatırlamayan yoktur. Bu skandalın ardından çevre dostu araçlar ve sürdürülebilirlik projeleri geliştiren otomotiv devinin bu çabası elbette hiç mi hiç samimi bulunmadı.Yeşil Suskunluk Son dönemde dikkatleri çekmeye başlayan yeşil suskunluk sorununu, birçok açıdan yeşil aklama ve sosyal aklamadan ayrı tutmalıyız. Bu sorunun iyi niyetli çabaların yanlış ya da eksik anlaşılması endişesinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Yüzyıllardır süren zararın bir günde telafi edilmeyeceği ortada. Alınacak tedbirler bir süreç içerisinde sonuç verebiliyor. Fakat nedense kamuoyunda sonuçların “hemen şimdi” alınması gerektiğine yönelik bir beklenti mevcut. Bu nedenle de beş aşamalı bir sürdürülebilirlik planı ortaya koyan şirketin birinci aşamasını tamamlaması bazılarına yeterli bile gelmiyor. Ardından firma hemen yeşil aklama yapmakla itham edilebiliyor. Bu yönüyle yeşil suskunluk, yeşil aklama sorunun tam tersi bir duruma işaret ediyor. Gerçekten de bazı kurumlar iyi niyetli ve kurala uygun olarak çevresel, sosyal ve yönetişim uygulamalarına yönelik girişimlerde bulunsa bile özellikle yeşil aklama ithamıyla karşılaşmamak için bunları gizlemeyi tercih ediyor. Bu da teşvik edici olabilecek çabaların görünmez kalmasına neden oluyor. Sonuçta sürdürülebilirlik hedefleri için belirlenen takvimden sapmalar ortaya çıkıyor.İsviçre merkezli iklim danışmanlığı şirketi South Pole’a göre küresel ölçekte baktığımızda sürdürülebilirlik odaklı şirketlerin yüzde 70’i, yeni düzenlemelere uymak ve kamu denetiminden kaçınmak için iklim hedeflerini kasıtlı olarak gizliyor. Firmalara karbon ayak izlerini dengeleme konusunda çözümler sunan şirketin hazırladığı rapor, ayrıca en çok moda, tüketim malları, teknoloji, petrol ve hatta çevre hizmetleri sektörlerindeki iklim bilincine sahip şirketlerin sustuğunu gösteriyor.Sonuç Sürdürülebilirliğin sürdürülebilirliği tartışmaları boşuna değil. Zaten çeşitli nedenlerle sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak zorlaşıyor. Bir de üstüne bazı firmaların iyi niyetli olmayan tutum ve davranışları, iyi niyetle kurallara ve hedeflere uymak için adım atanların çabalarının görünmesini engelliyor. Daha da önemlisi iyi niyetli ve kurallara uyma gayretindeki firmalar ithamlarla karşılaşmamak için yaptıklarını gizliyor. Fakat bu durumun sürdürülebilirlik çabalarına zarar verdiği açık. Firmaların sürdürülebilirlik konusundaki plan ve yol haritalarını açık bir biçimde paylaşmaları son derece önemli. Belki de yeşil suskunluk sorununun üstesinden gelebilmek için yeşil halkla ilişkilerin önemini kavramamız gerekiyor. Ne dersiniz?Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.