Modern çağın hızla akıp giden dünyasında, hepimiz biraz yorulduk, değil mi? Teknoloji ve dijitalleşmenin hâkim olduğu modern çağın önemli filozoflarından olan Byung-Chul Han, bu yorgunluğa odaklanıyor ve 2015’te Türkçeye Yorgunluk Toplumu ismiyle kazandırılan kitabında bir gerçeği ortaya koyuyor: Her şeyi yapabiliriz ama bu özgürlük, bizi özgür kılmaktan çok, derin bir tükenmişliğe sürüklüyor.Günümüz insanı teknolojinin sunduğu sınırsız uyarıcının içinde kaybolmuş durumda. Herkes bir şeyler söylüyor, herkes bağırıyor. Bu kadar çok gürültü içinde gerçek bir anlam yaratmak neredeyse devrim gibi bir şey.Bunu başarmak için, önce bireyin ruh hâlini anlamak gerekiyor. Han modern insanın kendine hayran bir narsisizm sarmalında kaybolduğunu söylüyor. Hepimiz kendi dünyamızın merkezindeyiz, değil mi? İletişim profesyonelleri de bunu görüyor, kişiselleştirilmiş mesajlarla bireylerin gönlünü kazanmaya çalışıyorlar. Örneğin; tükettiğimiz içeriklere, yaptığımız alışverişlere, takip ettiğimiz hesaplara, yürüdüğümüz yollara dair ellerinde olan sayısız veriye dayanarak, gönderdikleri mesajlarla bizi ihtiyaç duyduğumuza inandırarak yeni ürün ve hizmet teklifleriyle anında karşımızda olabiliyorlar. Ve mutluluğun anahtarının da anlık bireysel tatminler olduğuna dair bir inancın da bilinçaltımıza yerleşmesine ortam hazırlıyor. Ama dikkat! Bu strateji, dozunda uygulanmazsa, bireyi sadece kendisine odaklandığı yalnızlık hissine sürükleyebilir. Markaların burada bir denge kurması şart: Hem bireyin özel hissetmesini sağlamak hem de toplumsal bağlara dokunmak.Bir de hız meselesi var… Sosyal medyada her şey saniyeler içinde tüketiliyor. Kimse uzun uzun okumuyor, derinlemesine düşünmüyor. Bu hızlı tüketim, markaları yüzeyselliğe ve “Dikkat çekelim de nasıl olursa olsun” anlayışına itiyor. Ama bu uzun vadede kimin işine yarar ki? İnsanlar kalplerine dokunan hikâyeleri hatırlar, geçici hevesleri değil.O hâlde çözüm ne? Daha az ama daha anlamlı konuşmak. Hikâye anlatıcılığına dönmek. İnsanların hayatında bir iz bırakacak, onlara gerçekten dokunacak mesajlar üretmek. Dikkat ekonomisinin yarattığı bu yorgunlukta, yavaş iletişim belki de hepimizin ihtiyacı olan şey. Daha az bildirim, daha az ses, ama çok daha derin bir anlam…Mesaj bombardımanı yerine sürdürülebilir, insana ve topluma fayda sağlayan bir iletişim anlayışı benimsemek ve teknolojiyi de bunun için bir fırsat olarak görmek… Çünkü bilinçli kullanıldığında teknoloji, bireylerin dikkat dağınıklığını yönetmek ve daha etkili bağlar kurmak için güçlü bir araç olabilir. Örneğin Forest gibi uygulamalar Pomodoro tekniğiyle işleri bölümlere ayırarak kısa molalarla verimliliği artırmamızı sağlayabiliyor. Diğer yandan, Kansas Üniversitesi İletişim Çalışmaları Profesörü Jeffrey Hall'un ortak yazarlığını yaptığı "Kaliteli Sohbet Günlük Refahı Artırabilir" adlı çalışma, bir arkadaşınızla anlamlı bir konuşma yapmanın bile o günkü mutluluk seviyesini artırarak stres seviyesini düşürdüğünü gösteriyor. Yüz yüze iletişim her zaman çok kıymetli olsa da günümüz modern çağında teknolojinin sağladığı imkânlarla sosyal bağları kuvvetlendirmek, yalnızlık hissiyle başa çıkmada büyük fayda sağlıyor.Sonuç olarak, Byung-Chul Han’ın görüşleri modern yaşamın insanı özgürleştirirken içten içe kısıtladığına dikkat çekiyor. Böylece iletişim dünyasına anlamlı bir ayna tutuyor. Yüzeyselliğin ve dikkat ekonomisinin dayattığı hızlı çözümler yerine, derin ve etkileyici stratejiler geliştirmek, hem markalar hem de bireyler için daha sürdürülebilir bir yol. Mesaj sadece duyulmakla kalmamalı; hissedilmeli, hatırlanmalı ve derin bir iz bırakmalı. Modern dünyanın yorgun bireyleri için gerçek bir çözüm burada gözüküyor.Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.