Anlaşılan o ki, her şirket şöyle bir beklenti içinde: “Çalışanlarımız daha yaratıcı olsun.” Bu düşüncenin temelinde, çalışanlar ne kadar yaratıcı olursa o kadar iyi fikirler, çözümler ve ürünler ortaya çıkacağı varsayımı yatıyor. Bu arada, eğer yaratıcılık konusunun popülaritesiyle ilgili kafanızda soru işaretleri varsa, Google’a bu kelimeyi yazmanız yeterli. Saniyeler içinde karşınıza 1,3 milyardan fazla sonuç çıktığını göreceksiniz. Çoğu lider yaratıcılığa büyük saygı duysa da yaratıcı hamleler için fırsatları kestirebilmek hâlâ o kadar kolay değil. San Diego Üniversitesi Knauss İşletme Okulu’nda yönetim profesörü ve Türkçeye Yaratıcı Değişim: Nasıl Karşı Koyuyoruz… Nasıl Benimseyebiliriz? şeklinde çevrilebilecek Creative Change: How We Resist It…How We Can Embrace It kitabının yazarı Jennifer Mueller, sorunun (ve çözümün) tek bir kelimeden ibaret olduğunu söylüyor: Zihniyet. Gündelik hayatta genellikle zaman baskısı altında birçok seçim yapmak zorunda kalıyoruz ve beynimiz de doğal olarak acele karar vermeye meyilli bir “nasıl/en iyi” zihniyetini benimsemek durumunda kalıyor. Yani neredeyse her türlü sorun için en iyi tek çözüm olduğuna inanıyoruz; en iyi restoran, en iyi tatil yeri, bir sorunu çözmenin en iyi yöntemi gibi… Dolayısıyla eğer o çözümü bulabilirsek mesele de çözülmüş sayılıyor.Aslında, Mueller’in araştırmasına göre, lider pozisyonunda ve büyük yatırımlardan sorumlu karar vericilerin büyük bir kısmı nasıl/en iyi zihniyetini alışkanlık hâline getirerek, aldıkları kararların en iyisi olduğuna inanıyor. Muhtemelen bazen öyledir de ama üzgünüm, çoğu zaman değil.Nasıl/en iyi zihniyetini benimsediğinizde, yaratıcı bir fırsat ortaya çıktığında onu görme olasılığınız neredeyse sıfır. Zira yaratıcılığı öngörmek zaten çok zor. Şöyle ki, yaratıcı fikirler aksi kanıtlanana kadar şüphe uyandırır, pek çok kişi tarafından yadırganır ve genellikle de hatalar barındırır, yani üzerinde tam olarak çalışılmamıştır. Nasıl/en iyi perspektifinden bakıldığında, büyük metriklere sahip ya da geniş kitlelere hitap eden fikirleri herkes daha çekici bulur. Bu yaklaşım, henüz emekleme aşamasında olan ve gerçekten çığır açabilecek bir fikrin yaratıcılığı konusunda değerlendirme yapılmasını imkânsız hâle getirir. Bu çıkmazın üstesinden gelmek için yapmanız gereken, yeni fikirler bulmaya çalışırken düşünme şeklinizi değiştirmek. Artık aklınıza yeni bir fikir geldiğinde, nasıl/en iyi diye sormak yerine bambaşka bir şey yapmalısınız: Mucit zihniyetini benimsemek. Mucitler, metriklerin bir fikrin değerini ölçmek için değil, o fikrin gelişimine rehberlik etmek için kullanıldığını bilir. Belirsizliğe ve merak duygusuna karşı daha toleranslı davranırlar çünkü zaten ellerinde net bir cevap olsaydı mucit olmazlardı. Siz de bu şekilde hareket etmeye başladığınızda, işlerin bugün nasıl olduğuyla yarın nasıl olabileceği arasındaki devasa olasılıklar yelpazesiyle tanışabilirsiniz. Böylece yaratıcı adımlar atmak için fırsatları çok daha kolay fark edebilir hâle gelirsiniz. Yaratıcı düşüncelerin ve yaratıcı işler yapmanın giderek daha fazla önem kazandığı bir toplumda, mucit zihniyetini benimsemenin önemini kelimelerle anlatmak zor. Her şeyin olduğu gibi kalması, sürekli değişen ve hızla ilerleyen bir dünyada en iyi yol olmasa da kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımızda duruyor.Orijinal yayın tarihi: 3 Temmuz 2024Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, incturkiye.com’a değil, yazara aittir.Çok daha fazlası için Inc. Türkiye bültenlerine kaydolun.(*) Bu yazının çevirisinde Türk okura hitap etmek için birtakım değişiklikler yapılmıştır.